6 Eylül 2018 Perşembe | By: YeniAy M.

Kur'an ve Kılıç "Türkler Nasıl Müslüman Oldu?"


KÜNYE
YazarTufan Gündüz
Yayıncı: Yeditepe Yayınları
Sayfa168
Baskı Yılı: 2018
TANITIM BÜLTENİ

Türkler kılıç zoruyla mı Müslüman oldular? Yoksa Allah’ın hidayetiyle mi? 

Ya da bu ikisinin dışında bir kültür değişmesi mi yaşandı? 

Satuk Buğra Han mı İslam’ın öncüsüydü? Yoksa Deli Dumrul mu?

Kuteybe b. Müslim mi başarılıydı, yoksa Sulu Kağan mı?

Tartışmaya bu sorularla başlamak tarihi olayları değerlendirme imkanını ortadan kaldırıyor ama Türklerin eski dinlerini bırakıp, Müslüman oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Maveraünnehr’de yükselen kılıç şakırtıları yerini ezan sesine bırakalı neredeyse 1000 yıl oldu. 

Elinizdeki kitap Türklerin İslamiyet’e girişini, genel tartışmaların uzağında tarihi olayları eğip bükmeden, tarihte intikam veya rekabet sahası yaratmadan anlatıyor. 


Daha önce de bu konuda en az iki kitap okumuş olmama rağmen hala arzu ettiğim bilgileri bana sunan bir kitapla karşılaşamadım, bu biraz üzücü. Peki, ben nasıl bir şey arıyorum? Aslında basit, Türkleri İslam'a çeken etkileri ve bunun nasıl olduğunu... Selçukluların Şifresi kitabının ilk bölümünde bu dediğim kısma değiniliyor, haliyle o zamandan beri bu konuda bir çalışma arıyorum ama bir türlü bulamadım. Kitapları internetten aldığım için de içeriğini inceleme şansım olmuyor.

Bu kitap ve diğer kitaplar genel olarak gerçekleşen tarihsel sürece değiniyorlar, o da önemli bir hikayenin yarısını teşkil ediyor ama ben diğer yarısını öğrenmek istiyorum artık. Neyse, buluruz inşallah. Kitaba dönersek... Daha önce okuduğum İslamiyet ve Türkler kitabının şöyle bir özeti niteliği taşıyor. Elbette ondan farklı kısımları da yok değil.

Kitabın ilk sayfası Hz. Muhammed'in Hendek Savaşı dönemi sırasında bir Türk çadırında oturduğu rivayeti ile başlıyor. Elbette bunu okuyan da hemen o zaman Türkler onun yanındaymış veya benzeri bir şey düşünmesinler. Bu tamamen Türk ve Arapların ilk etkileşimlerine değinmek adına eklenmiş bir açılış bilgisi. "Bilgi eğer doğru ise..." diyor, yazar; "o zaman bu çadır büyük ihtimal ile Arap tüccarlar tarafından Orta Asya'da görülmüş, beğenilmiş ve Medine'ye kadar taşınmış olmalıdır." diyor. Belki tam tersi de olabilir ama biz Türkler çok sıcağı sevmediğimiz için o kadar uzağa taşınmak yahut ticaret için kolayca gitmeyiz gibime geliyor. 

Yalnız bir burada bir parantez açarak bir duyum aktarmak isterim; ne kadar doğru bir tarihsel bilgi bilmiyorum, heyecan verici olsa da bilgiye şüpheyle yaklaşması en doğru; bildiğiniz yahut çoğu kişinin bilmediği üzere Topkapı Sarayında sergilenen Hz. Osman'ın kılıcı üzerinde KAYI tamgası vardır. Bu kılıcın o dönem Mekke'de yaşayan Kayı boyuna mensup, birkaç nesildir orada yaşayan demirci bir Türk ailesi tarafından yapıldığı söylenir. Hatta bu ailenin Kabé'nin anahtar bekçiliğini yaptığı, fetih sonrası Müslüman olduğu, Hz. Ali'nin şehadeti sonrası kılıcın da alınıp Orta Asya'ya döndükleri ve silsile yoluyla Edepali'ye gelip, oradan da Osman Gazi'ye aktarıldığı hatta Osman ismi burada aldığını söyleyen de var. Bu kişi/ler tarihçi olmadıkları için bilgiye şüpheyle yakmaşmakta fayda var. Lakin gerçekten de Hz. Ali dönemi sonrası Emevi baskısı yüzünden bazı sahabelerin vs. Türk bölgelerine gittiğini Selçukluların Şifresi kitabında okumuştum. Zaten bu yüzden bahsettiğim türde bir kitap arıyorum çünkü Türk ve Arapların İslam anlayışı arasındaki ciddi farklılıkların altında yatan ana sebeplerden biri de Türklerin sahabe yahut sahabe öğrencileri tarafından İslam'ı öğrendikleri; Arapların da Emevi politikaları yüzünden bir nevi çatlama/kırılma yaşayan bir İslam anlayışı ile bugünlere geldiklerini yazıyordu(ilk bölüm). Konuya dönersek.

Kitabın ilk bölümlerinde Türklerin sosyal yapısı üzerinde ve tarihe çıkışları üzerinde biraz durulmuş, İslam'ın tebliği ile başlayan süreçten sonrasında bazı paralel aktarımlar yapılmış ve Müslüman Araplar ile Türkler arasındaki ilk temaslara geçilmiş ve 10. y.y.'la kadar bahsettiğim kitabın özeti yazılmış.  Benim en ilimi çeken kısım İtil Bulgar Türk Devleti idi; tarihteki ilk Müslüman Türk Devleti bunlardır, Karahanlılar değil. Onların yapısı hakkında bilgi verilmiş, onları ziyaret eden bir Müslüman Arap'ın izlenimlerine kısaca değinilmiş ki bazı hatalı uygulamaları görüp düzeltmiş ama komik bulduğum kısım İtil Bulgarları'nın Müslümanlaşmış olmasına rağmen kadın erkek birlikte aynı nehirde çıplak yıkanıyor olmasıydı; adam da baya şaşırmış bu duruma ve vazgeçirmek için uğraşsa da becerememiş, anlatamamış haram olduğunu. Aslında bu durum o dönem Müslüman olmayan Türkler için bile cidden anormal bir adet, ben bile şok olurdum görsem, o adam kim bilir nasıl olmuştur. :D Yalnız bu adete rağmen zina gibi bir uygulamanın da asla olmadığı izlenimini de aktarmıştır hatta zina edeni kol ve bacaklarından atlara bağlayıp öldürdüklerini de eklemiş. Doğru, bir çok Türk boyu töresinde zina/fuhuş gibi şeylerin cezası ölümdür ama bazılarında kırbaç cezası da vardır, Kur'anda emrettiği gibi. Lakin hangi uygulama daha ağırlıkta o dönem Türk dünyasında bilemiyorum, sanırım ölüm kısmı. 

Kitapta Karahanlıların Müslümanlaşma şekline de az biraz değinilmiş, bu kısmı hiçbir kitapta okumadığım için hoşuma gitti ve elbette ki ilgimi çekti ama baya işi abartıp mucizevi destan yazmış sonradan gelenler, abartmasak olmaz zaten. :) 

Genel olarak güzel, faydalı ve değişik bilgilerin de bulunduğu hoş bir özet kitap olmuş. Tavsiye ederim. 

(Belirtmek isterim ki kitap başlıklara ayrılmak yerine düz bir metin olarak kesiklik olmadan yazılmış ve sadece paragraf yanına küçük başlıklar düşülmüş. Alışık olduğum bir tarz değil ve hoşlandığımı söyleyemem.)




(İnternet sitelerinde net fiyatı farklılık gösterebilir.)