UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.
"Çağdaş İslamofobi'nin bir hayli karmaşık bir yapısı var."
KÜNYE
Yazar: Vincent Geisser
Yayıncı: Mavi Ufuk Yayınları
Sayfa: 133
Vincent Geisser'in kitabı; 2003 yılında yazdığı için çok güncel sayılmaz ama yine de dönemin Fransa'sı gözünde İslamofobik durumu iyi kötü gözler önüne seriyor. Faydalı bir kitap.
Kitap, dört ana bölümden oluşuyor ve kendi içinde de ayrı konulara bölünüyor. Yazar, olabildiğince duygusallıktan uzak bir şekilde olan biteni çözümleyip, bize sunmuş. Zaten yazarın İslam ile alakası olmadığı için, duygusal bir şekilde yaklaşmasını beklemek saçma olurdu. Onun derdi daha çok ırkçılık karşıtlığı; ülkesine ve Avrupa'ya hatta Dünya'ya saçma korkular salan, haksızlık eden insanların bakış açısının yanlışlığını ve hatalarını gözler önüne sermek.... Bir Fransız olarak da bunu en iyi Fransa'da olan biteni baz alarak yapmaya çalışmış. Yazarın, kitabı son 13 yılı göz önüne alarak güncelleyip, yeniden bastırmasını tavsiye ederim, ne de olsa arada devasa bir boşluk ve olaylar gerçekleşti; İkiz Kule Saldırıları ve Paris saldırıları gibi...
Batı'nın, bilhassa Batı Avrupa'nın, İslam ve Müslümanlar konusundaki önyargısını ve anti-islamik tutumunu evvelden bilirdim; sözde Müslüman terörist olayları vs. olmadan çok önce.... Bu tarihsel bir nefret. Fakat onların kendi kelimeleri ile duymak ayrı bir gerçeklik kattı. Dahası batının korkunç hastalığını da iyice gözler önüne serdi; ırkçılık.
Benim için en ilginç nokta kitabın son bölümü olan 4. kısmı idi; İslamofobik Müslümanlar başlığı altında yayınlanan kısımda, kendi ülkemde de çok rastladığım ama tam olarak ne isim vermem gerektiğini bilemediğim kişilere böylece ne denmesi gerektiğini öğrenmiş oldum. İsterseniz yazarın kendi ağzından bu durumu bir okuyalım. İnanın bana son 90 yıllık Türkiye'nin bakış açısını da yansıtan bir İslamofobi'nin varlığını kendi gözlerinizle göreceksiniz.
Günümüz Türkiye'sindeki bazı zihniyet yapısı ile Fransa'nın bu yönündeki benzeşmsindeki bu ortak noktanın sebebi; Türkiye'nin zamanında Fransa'nın devlet ve laiklik felsefesini benimsediği içindir.
Unutmayın ki kavramların kutsallaştırılması, insanların kutsallaştırılması ve yüceltilmesi kadar tehlikelidir. Bunun neticesinde kavram ve şahıslar kullanılarak yapılan her şeye MEŞRULUK kazandırılır ve karşı çıkanlara "öcü" gözü ile bakılır. Bu da bir toplum için gerçek bir tehdittir.
Yayıncı: Mavi Ufuk Yayınları
Sayfa: 133
Baskı Yılı: 2010
İslamofobi, pek çok ülkenin muhtelif şartlar altında uğraşmak zorunda olduğu küresel bir problem. Konuyla alâkalı 2004 yılında Birleşmiş Milletler’de bir konferans düzenlendi. 2006 yılında da İslâm Konferansı Örgütü, küresel ölçekte İslamofobiyi gözlemlemek için bir oluşuma gitti.
Vincent Geisser “İslamofobi” kitabında; Fransa’daki İslamofobiyi, tüm yönleri ve aktörleriyle derinlemesine tahlil ediyor.
Geisser’ın İslâm karşıtlığını, 1980 sonrası Dünya’nın, Avrupa’nın ve özelde de Fransa’nın geçirdiği değişim ve yeni şekille irtibatlandırdığı eserinde, Fransa örneğini bizim açımızdan son derece önemli kılan hususlar mevcut. İlk olarak Fransa’da yaşayan 5 milyon civarındaki Müslümanın 500.000’e yakınını Türkler oluşturuyor. Bu bağlamda Fransa’daki İslamofobi, Türkleri ve Türkiye’yi birinci dereceden ilgilendiriyor. İkinci husus ise Fransa ve Türkiye devlet felsefesinin, laiklik anlayışının benzerliği sebebi ile kitap boyunca irdelenen sorun, tutum ve akıl yürütme yönteminin Türkiye’de de sıklıkla karşılaşılan durumlarla ilgili birebir benzerlik gösteriyor olması.
Vıncent Geisser’ın, incelikli bir araştırmadan ve Müslüman karşıtı söylemlerden yola çıkarak Fransızlara özgü İslâm korkusunun eski ve yeni sicillerini gün ışığına çıkardığı “İslamofobi” kitabı Türkiye’de örneğine rastlamak konusunda hiç sıkıntı çekmediğimiz İslamofobik elitlerin zihin yapısının da şifrelerini veriyor aynı zamanda.
Vincent Geisser'in kitabı; 2003 yılında yazdığı için çok güncel sayılmaz ama yine de dönemin Fransa'sı gözünde İslamofobik durumu iyi kötü gözler önüne seriyor. Faydalı bir kitap.
Kitap, dört ana bölümden oluşuyor ve kendi içinde de ayrı konulara bölünüyor. Yazar, olabildiğince duygusallıktan uzak bir şekilde olan biteni çözümleyip, bize sunmuş. Zaten yazarın İslam ile alakası olmadığı için, duygusal bir şekilde yaklaşmasını beklemek saçma olurdu. Onun derdi daha çok ırkçılık karşıtlığı; ülkesine ve Avrupa'ya hatta Dünya'ya saçma korkular salan, haksızlık eden insanların bakış açısının yanlışlığını ve hatalarını gözler önüne sermek.... Bir Fransız olarak da bunu en iyi Fransa'da olan biteni baz alarak yapmaya çalışmış. Yazarın, kitabı son 13 yılı göz önüne alarak güncelleyip, yeniden bastırmasını tavsiye ederim, ne de olsa arada devasa bir boşluk ve olaylar gerçekleşti; İkiz Kule Saldırıları ve Paris saldırıları gibi...
Batı'nın, bilhassa Batı Avrupa'nın, İslam ve Müslümanlar konusundaki önyargısını ve anti-islamik tutumunu evvelden bilirdim; sözde Müslüman terörist olayları vs. olmadan çok önce.... Bu tarihsel bir nefret. Fakat onların kendi kelimeleri ile duymak ayrı bir gerçeklik kattı. Dahası batının korkunç hastalığını da iyice gözler önüne serdi; ırkçılık.
Benim için en ilginç nokta kitabın son bölümü olan 4. kısmı idi; İslamofobik Müslümanlar başlığı altında yayınlanan kısımda, kendi ülkemde de çok rastladığım ama tam olarak ne isim vermem gerektiğini bilemediğim kişilere böylece ne denmesi gerektiğini öğrenmiş oldum. İsterseniz yazarın kendi ağzından bu durumu bir okuyalım. İnanın bana son 90 yıllık Türkiye'nin bakış açısını da yansıtan bir İslamofobi'nin varlığını kendi gözlerinizle göreceksiniz.
"Çağdaş İslamofobi'nin bir hayli karmaşık bir yapısı var. Bu yüzden onu, açıkça ifade edilen Müslüman karşıtı ırkçılığa indirgemek yanlış olur. O daha çok, İslam ve Müslümanlar hakkındaki yaftalarla, ön yargularla ve imalarla alttan alta oluşmaktadır... Zaten Faransız toplumunun İslamlaşması tehlikesinden dem vuran birçok kişi bunu, MODERNLİK ve EVRENSELLİK iddialarını da içeren LAİKLİK anlayışları adına yapıyorlar. Bunlar İslamofobik oldukları kadar DİNE DE KARŞI kişiler...Çağdaş İslam korkusunun karmaşıklığını daha da ortaya koyan şey bu olgunun bazen kendileri Müslüman olanlarca da desteklenmesi(!). ONLAR, Müslüman kimliklerini bir meşruluk kaynağı olarak ortaya sürerken, "CUMHURİYETÇİ LAİKLİK" kavramını da dillerden düşürmüyorlar... Savlarının özünü, mevcut problemin ikili br yapıda sunulması oluşturuyor. Buna göre BİR TARAFTA "kötü, sakallı köktendinciler"(sizin de aklınıza VURUN KAHBEYE filmleri geldi mi? :) ) DİĞER TARAFTA ise onların tehdidi altında yaşayan "özgür ve ılımlı Müslümanlar" bulunuyor. Fransa'daki İslam'ın, bu nevzuhur sözcüleri, İslamcılara karşıyMIŞ gibi görünürken, aslında alttan alta İSLAM KARŞITI bir söylem geliştiriyorlar."
Günümüz Türkiye'sindeki bazı zihniyet yapısı ile Fransa'nın bu yönündeki benzeşmsindeki bu ortak noktanın sebebi; Türkiye'nin zamanında Fransa'nın devlet ve laiklik felsefesini benimsediği içindir.
Unutmayın ki kavramların kutsallaştırılması, insanların kutsallaştırılması ve yüceltilmesi kadar tehlikelidir. Bunun neticesinde kavram ve şahıslar kullanılarak yapılan her şeye MEŞRULUK kazandırılır ve karşı çıkanlara "öcü" gözü ile bakılır. Bu da bir toplum için gerçek bir tehdittir.
Her neyse. Konuya ilgi duyanlara tavsiye edebileceğim bir kitap, fakat dili az ağır gelebilir.
0 yorum:
Yorum Gönder