mu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
11 Kasım 2013 Pazartesi | By: YeniAy M.

Ey Dünya İnsanları! Hepiniz Türksünüz

 
UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.
 

Kayıp bir uygarlığın sırları dünyayı nasıl değiştirebilir?


Öncelikle yazar hakkında kısa bir bilgi vereyim. Yazarın ismi Gene D. Matlock. Amerikalı bir Katolik. Meksikalı eşi yüzünden oraya taşınmış, zamanında. Eşinin vefatından sonraki yıllarda da araştırmaları sayesinde bu kitabı yazıyor. Tarihçi vs. değil. Ya da dil bilimci. Ama ona Araştırmacı Yazar diyebilirsiniz ve tarih konusunda kendisini yetiştirmiş. Alaylı diyelim.

Yazarın iddiası hayli bir çarpıcı; Tüm dünya insanları aslen köklerine Türk'tür! Bunun içinde kendi araştırmaları neticesinde edindiği bilgileri sunuyor. Türklerin eski inancı Tengricilik (Şamanizm değil. Bu konudaki bir kitabı tanıtıp, bilgilerin yalan olduğunu yazmıştım. Bknz: Şamanizm )ile dinlerin, bilhassa Katolikliğin temelini, bağlama yoluna gitmiş. Türklerin Batılıların anlattığı gibi göçebe(sürekli) yaşamadıklarını, büyük uygarlıklar kurduklarını, dünyaya yayıldıklarını, tüm dünya kültürünün temelinde Türk medeniyeti olduğun hatta inançların temelinde de bu olduğunu vs. değinmiş. Hatta "Haç" işaretinin icadının da Türkler olduğunu söylemiş ki hatırlatırım size Mu kitaplarında da bu konuya değinmiştik. Elbette Haç'ın manası şimdi kullanılan mana ve işlevde değil, tamamen farklı bir boyut ve işlevlikte idi.

Neyse kitapta dikkatimi çeken noktaları yazayım:

  • Yazarın şu yorumuna imzamı atıyorum: "Ruh ve beden, bir diğerini harcamak pahasına, daha çok vurgulanırsa, dünyaya asla huzur ya da uyum gelmeyecektir." Örnek olarak maddeci olan Amerika ve her şeye ruhsal olarak (karma) yaklaşan Hindistan'ı vermiş. Biri aşırı maddeci diğeri ise aşırı ruhçu olduğu için huzur, bereket ve adaletten, dengeden uzak yaşıyorlar. Oysa ruh ve beden denge halinde olsa, o zaman adalet, huzur olacaktır. Denge olacaktır. Bu yaklaşım bizim dinimizdeki "Dünya için ahireti, ahiret için dünyayı bırakma" anlayışına uyuyor aslında. Farklı bir şekilde söyleniş biçimi, o kadar.
  • Birkaç bin yıl önce Kuzey Kutbuna yakın bir yerde yaşayan büyük ve ileri bir uygarlıktan bahsediyor yazar. Öyle bir yer ki cennetteymişçesine bolluk ve mutluluk içinde yaşanan bir yer burası. Yahudi ve Hristiyanlar buraya "Aden" derken, Hindular "Uttara Kuru", Budistler ise "Tanrı Şivan'ın Ülkesi" ya da "Şambala" denir. Hatta bugün bu bölgeye "Sibirya" diyoruz.  Sivariya, Siberia, Sibirya şeklinde Şiva ismine vurgu yaparak, kökenin buradan geldiğini düşünüyor(ismin). Bu bölgede 5 ırktan bahsediyor. Hatta buna "Kökensel beş ırk" diyor. Bunların mutlu, uyum ve bolluk içinde yaşamasını sağlayan bir öğreti var; İkililik, Kutsal Teslis, Haç ve doğudan, batıya doğru güneşten yayılan güçlü enerjilerin(çiğ) bilgisini kapsayan bir bilim. EKLEME: Yeni öğrendiğim bilgiye göre ise Sibirya ismi zamanında o bölgede yaşayan SABİR TÜRKLERİNDEN gelmeymiş. Yazar gümledi!
  • Hindu mitlerine göre, insanlığın tamamıyla gelişmiş uygarlıkların ortaya çıkışı yaklaşık 30 bin yıl kadar sonra, dünyanın ekseninde meydana gelen ani bir sapma Kedar Hand(Şivanın ülkesi)'ı buzdan bir cehenneme çevirmiştir. Bugün ismine "Türk" dediğimiz Kurus ya da Beş Krishtaya, güneye doğru kaçmak zorunda kalıyor. Böylece Orta Asya ve Hindistan'a yerleşip, buradaki yerli halkla birleşip, tüm dünyaya yayılmaya başlıyorlar. Elbette geçmişten gelen öğretileri ve uygarlıklarından arta kalanlarla. Hali ile yazara göre, herkes kendi neslinin izlerini, doğrudan ya da dolaylı olarak Türklere dek sürebilir.
  • Yazar, gerek Hindu gerekse kendi kutsal kitaplarında yazan bir olayı kaynak göstererek bize Hz.Nuh tufanının farklı bir versiyonunu anlatır. Kuzey Kutbu Dairesi olarak bildiğimiz bölgede yaşayan ve adına "Hyperborlular ve Kristhayalar"ın bir çoğu ruhani insan olmaktan vaz geçerek kötülüğe saparak kendilerini şeytani ilimlere adarlar. Hatta dünyanın eksen kaymasına sebepte bu şeytani ilimlerdir. Bu yüzden de Allah, onları cezalandırır ve tufan gönderir. Bu sayede de orası tufan sonrası buzdan ve kardan yaşanmaz hale geldi.  Bu insanlar ise bugün adına "Türk" dediğimiz insanlardır yazara göre. Ayrıca o dönemde herkes "Sanskritçe" konuşuluyor. Elbette "bize öğretildiği" üzere diyor yazar. Siyon-Zion'da bu dildendir ve mana olarak "bütün insanlığın kaynağı ya da vulvası" demekmiş. Bu bahsettiğimiz Siyon "meru dağı" dır. ve diğer isimleri de Seneru ve Sinarudur.
  • Yazar Afganistan konusunda ki bir olaya da değiniyor. İnancını Hristiyan olarak değiştiren bir insanın yargılanması üzerine yorum yapmış ve hiçbir ülkenin teokrasi ile yönetilmemesini tavsiye etmiş. Şimdi diyeceksiniz burada ne ilgini çekti? Basit. Yazar Afganistan'ın resmi dininin ruhbanları demiş. :)
  • Yazar sonraki bölümlerde Sanskirtçe olduğunu iddia ettiği "believe, rebel" gibi kelimelerin kökenlerine değinmiş. Aslında İngilizce garip bir dil, kesin. Zira bazı kelimeleri tersten okuyunca son derece "olumsuz" kelimeler ortaya çıkıyor, kelime olumlu olmasına rağmen. LIVE= EVIL, LIVED=DEVIL gibi... Birkaç tane daha vardı ama unuttum. Hatta biri bu dilin şeytan dili olduğunu iddia etmişti. :)
  • Diğer dikkatimi çeken ve beni gülümseten cümle ise şu; ".... Kutsal Teslis denilen tamamen bilimsel (!) olan ruhani teknoloji sayesinde, kendisine içeriden bakarak ulaşabilir." Aslında burada ilk bakınca "teslis mi bilimsel!?" diyorsunuz ve gülümsüyorsunuz ama iyi okursak bahsettiği, şu eskilerin öğretilerinden olan bilimsel teslis. Gerçi bu nedir, ne değildir bilmiyorum. :D
  • Gelelim benim için en ilginç ve araştırılması gerektiğine inandığım noktaya. ENGLAND. Yazar sadece kendi dilindeki kelimeleri değil, Türkçe kelimeler üzerinde de çözümleme yapıyor. ING eski Türkçe'de "ganimet" manasına geliyormuş. Açıkçası bu kelimeyi bilmiyorum. Ama doğru ise yazara göre ENGLAND (biz INGLIND diye telafuz ediyor, Türkçe olarak İngiltere diyoruz) Türkçe'de "Zapt edilmiş/Ganimet Ülke" manasına geliyor. Yani bizden önce Albion diye anılan bu topraklar, bizim gelmemiz ile birlikte ENGLAND olarak anılmaya başlanmış ve hala bu şekilde de anılmaya devam etmektedir. Doğru ise ben İngilizler ile baya dalga geçerim. :D Aslında bakın, İskoçya'da bir bölgede "ELGİN" diye bir kasaba var ve bildiğiniz üzere hala isim ya da soyisim olarak kullanıyoruz. İşin komik yanı o kasabanın Türkler ile hiçbir ilgisi yok. Kız ismi olan Elgin, gurbette yaşayan manasına gelir. Orada yaşayan bir İskoç'a bunu dedim ve şaşırdı. Türkçe olduğunu bilmiyordu bile. Hatta Hong Kong'dan tut, Amerika'ya kadar bu "Elgin" ismi kullanılıyor yer, mekan ve sokak ismi olarak. http://en.wikipedia.org/wiki/Elgin

Kitap hakkında genel görüşüm: Neyse, herhalde işin özünü anladınız? Benim görüşüme göre ise yazarın hiçbir sağlam dayanağı yok. Kaynak olarak neredeyse hiçbir şey sunmamış bile zaten. Mu kitabının yazarı bile daha sağlam dayanaklar sunmuştu. Ayrıca zırt pırt olayı Katolik inancına bağlayıp, adeta misyonerlikvari bir tavır sergiliyor. İslam hakkında bile bilgisi yok, görüyorsunuz. RUHBAN sınıfı var sanıyor İslam'da. Bu durumda ilgi alanına girene kadar bizler hakkında da pek bilgisi vardır diyemeyiz. Kısacası, sağlam olmayan dayanaklar, kaynaksızlık ve yorumlamalar ile zoraki bağ kurma ile pek bir şey sunuyor diyemeyiz yazar. Yani, bir de Türk diyor ama öğretiye bakıyorsunuz sunduğu Tengricilik ile ilgisi yok ve paso Hindu öğretisi sunuyor bize. İşin özü bana göre tamamen kurgusal bir kitap.

Kitap önerisi: Okumaya değer mi? Belki.
Puan: 10/ 3


Kitap Fiyatı: 25 (Ben aldığımda 4.basımdı ve 20 TL idi. Her basımda fiyat artacak galiba.)



10 Ekim 2013 Perşembe | By: YeniAy M.

Atatürk ve Kayıp Kıta Mu 2


 

Amerikan yerlileri Türk mü? Kanıt var mı? Mu ile ilgimiz nedir? Ortak kökenlerimize dair kanıt var mı?

 
 

Yazarımız Sinan Meydan Mu ve Atatürk ile ilgili 2.kitabı ile bizlerle.  Tartışmasız ilk kitabından daha doyurucu kalınlıkta ve daha ilgi çekici bilgilere sahip. Özellikle de "bana göre" kitabın sonlarında resmi olan bir piramit resmi, denizin altında bulunan kayıp uygarlıklara çok iyi bir kanıt olmuş.

Kitap çeşitli bölümlere ayrılarak son derece düzenli bir kitap olarak karşımıza çıkmış. İlk bölümde Atatürk'ün Mu, Mayalar ve Kızılderiler ile ilgili çalışmalara ve bu amaçla görevlendirilmiş Tahsin Bey üzerine odaklanmış. Mayatepek soyadı verilen (Tepe yerlilerin dilinde TEPE demek. Atatürk tarafından verilmiştir.) elçimiz çeşitli raporlar göndermiştir. Tepek'in raporlarından "Mu"'nun varlığına inandığı izlenimini edinmekteyiz ama bana göre Atatürk, her ne kadar O İngiliz albayı ülkeye davet edip, kitaplarını çevirtse de son derece şüpheli yaklaşmıştır. Çünkü ben bile albayın yazdıklarındaki büyük boşlukları ve delil sorununu görebiliyorsam Atatürk hayli hayli görmüştür. Atatürk'ün daha çok şu an yaşayan ve önceden yaşamış uygarlıkların dilleri, simgeleri ve yazıtlarına bakarak Türkler ve dilleri ile ilgisine odaklandığı ve ana çalışmasının bu olduğunu söylemem yanlış olmayacaktır. Çünkü daha kesin kanıtlar sunmaktalar. Öbür türlüsü havayı yumruklamaya benzer.

İlk bölümde en ilgi çekici olan Mayatepeğin raporlarından ziyade Atatürk'ün Mayaca kelimeleri ile ilgili çözümlemesi bence. Kısacası bir sözlük tablosu çalışması diyebiliriz de. Örneğin Chacal Mayacak Çakal demek. Aynı. Pek: Kö-PEK gibi.. Ama bu Atatürk'ün "tahmini" çalışmalarıdır. Ve açıkçası dil bilimci değilim ama  ilk aşamada "yakıştırma" yaparak Türkçe' ile bağ kurmaya çalışmış izlenimi edindim. Bölümün sonunda ise Kızılderilerin ve Türklerin kandaş olduğu tezinin bugün kanıtlandığına dair bilgiler bize sunulmuş.

İlerleyen bölümlerde zaten Türk ve Kızılderililerin üzerine yazılmış bilgiler var. Veee bahsettiğim resim. Kitabın sonlarında kaliteli kağıda renkli olarak basılmış resimler var. Japonlar tarafından BULUNMUŞ su altında kalmış medeniyetin kalıntıları aşağı yukarı yok olduğu söylenen kıtaların bulunduğu bölgelerde duruyor. %100 aynı yer değil ama sonuçta çizimle kondurulan yerin isabetli yer olduğunu kim iddia edebilir? Veya kara parçalarının oynadığını çabuk mu unuttuk? Yerimizde saymıyoruz, hareket halindeyiz sürekli.

Kitap hakkındaki genel görüşüm: İkinci bölümde Mu varlığına dayanan bilimsel deliller sıralanmış ama açıkçası bulunan yazıtlardan açıkça "MU" yazan bir yazıt olsa bugün bilim dünyası daha ciddiye alırdı bu durumu. Bu yüzden yazıtlar görünüşe göre "mu" isminden ziyade var olmuş ama yok olmuş, güçlü bir kara parçasından bahsetmekte ama MU yakıştırması yazarlarca yapılmış. İlk sırada Naakal tabletleri verilmiş ama önceki kitapların eleştirisinde de yazdığım gibi bu tabletler nerede? Resim yok, çizimle olacak iş de değil. Bu bana evrimi kanıtlamak için öne sürülen ara geçiş formlarının el çizimini anımsatıyor. SIFIR! Kesinlikle kanıt niteliği taşımamakta, iddiadan öteye gidememekte. Yazarımız her ne kadar kanıtlama derdinde olsa da bilimsel olarak ciddiye alınacak kadar delil elimizde yok. Ama şundan eminim ki yok olmuş güçlü medeniyetler var. Adları ne olursa olsunlar ama onlardan hangisi ilk insan medeniyeti? İşte bunu bilmiyoruz.

Kitapta çok ilgi çekici bilgiler var. Özellikle Amerikan yerlileri ve dilleri ile Türkçe arasındaki bağ gibi. Ayrıca diğer kültürler ile olan ortak noktalarımız ve kandaşlığımıza vurgulanan noktaların gerçekliği son derece yüksek delil ki kanıtlanmış olduğu ama bilerek göz ardı edilen bir bilgi olduğu görüşündeyim. Şimdi mantıklı olalım. Kim Türklerin Batılılardan çok önce Amerika'da olduğunu ve halen orada yaşadığını kabul etmek ister ki? Kültürel Emperyalizm amacına hizmet eder mi? Etmez!

Kitap Okuma Önerisi: İlkini almasanız bile bunu alın.

Puan: 10/9

Kitap Fiyatı: 28 (ben 20 tl ye aldım zamanında. İndirime denk gelmiş olabilirim. Hatırlamıyorum ama netten bu fiyata alabilirsiniz ama yanında başka kitaplar falan alında kargo parasıyla 28'e denk gelmesin :D )



Atatürk ve Kayıp Kıta Mu 1


 

Mu ve Atatürk ilişkisi nedir? Tahsin Mayatepek neden Amerika'ya elçi olarak atandı?


Sinan Meydan'ın  Mu kıtası ve Atatürk ilişkisi üzerine yazdığı ilk kitabı. Yazarımızın Mu ile ilgili bilgilerinin ana kaynaklarından biri tartışmasız James Churchward'ın kitapları. Ama odaklandığı nokta Atatürk'ün bu konudaki araştırmaları, gidişatı ve Türklerin kökeninin yeri...



Kitap iki alıntı ile başlıyor. Biri Atatürk'ün, Türklerin ana yurdu ile söylediği bir konuşmasından alıntı, diğeri ise Meksika piramitlerinde bulunan bir yazıt. Atatürk, yeryüzünün her yerinin Türkler için yurtluk yaptığını öne sürmektedir(aslında günümüze bakarsak bu söz yanlış sayılmaz. Nereye gitseniz bir Türk bulmaz mısınız? Gerçi burada bahsedilen yorum toplu yaşama. Ama günümüz belgeleri gerçekten de gitmediğimizi sandığımız yerlerde bulunduğumuzu gösteriyor. Hatta nispeten yakın tarih sayabileceğimiz Osmanlı ve öncesinde de)

Diğer alıntıdaki yazıt eminim hepinize tanıdık geldi? Hz.Nuh tufanını anımsattı, değil mi? Tufan ve Hz.Nuh hakkında her kültürde muhakkak anlatılagelen bir efsane, anlatı vardır. Bizim için dünyanın öbür ucu sayılan Amerika kıtasında bile buna rastlıyoruz.

Kitabın ilk bölümlerinde Atatürk'ün Türk Tarih Tezini ve Güneş Dil Kuramını neye dayanarak attığına değiniyoruz. Daha sonra ise Mu konusunda bize bilgi sunuluyoruz. Bu bölümün sonunda Mu'nun yok oluşu ile ilgili yazıtlara değindiği için ister istemez, adına ister Mu ister başka bir şey deyin, yok olmuş bir kara parçasının varlığından söz etmenin mümkün olduğuna inanmaya başlıyorsunuz(elbette bunların yazdığı söylenen kaynakların gerçekten var olduğunu farz ederek konuşuyorum.). Sonuçta eski insanlar "Ya şöyle bir yalan yazalım, ilerideki insanlar da bize inansın, dalga geçmiş oluruz." diye yalan bilgi yazacak halleri yok. Hiçbir devletin olmayan şeyleri resmi belgelerine "oldu" diye geçirdiğini duymadım da görmedim de. Bu yüzden en azından binlerce yıl önce bir kara parçasının yok olduğundan emin olabiliriz. Ama bu Mu mu? Ya da Mu bahsedildiği gibi ilk insanların kurduğu bir medeniyet mi? İşte ona bir kanıt yok, bulunacağından da şüpheliyim. Çünkü bugün kara parçalarında bulduğumuz antik şehirler bile kat ve kat toprağın altına gömülü olarak karşımıza çıkıyorlar. Kimisini tarihi belgelerden yerini bilerek bulup çıkartıyoruz, kimisini de başka amaçla kazarken... Denizin altında ise üstünde olduğundan daha geniş bir toprak tabakası var ve buraya gömülen bir uygarlığı bulmak, çıkartmak gerçekten de çok güç bir şey. Haberleri takip edenler bilirler. En son ki Pakistan depreminde bir ada ortaya çıktı. O adanın o suyun altında olduğundan kimin haberi vardı? Kimsenin! Allah zamanı gelince, istediği takdirde, bize tarihin gizemlerini sunuyor işte. :)

Devam edersek Mu'nun yok oluşu ile ilgili Meksika piramidinde yazan yazıtı okuduk. Bir de M.Ö 2000 yıl öncesinde yazılan "Baal Yazıtları" nda belirtilen yok oluşunu görelim(Mezopotamya uygarlığı Kaldeliler).


Kitapta Tahsin Beyin yaptığı Amerikan yerlileri araştırmasında Türkçe ile ortak kelimelerin olduğu bir mini sözlük de var. Ve bazı simgelerin yine burada verilmiş; manalarıyla.

Kitap hakkındaki genel görüşüm:  Mu'nun yazarından daha ilgi çekici şekilde kaleme almış yazarımız konuyu. Kaynakların hepsini yazdığı için (James'in aksine :D) daha güvenilir bir kaynak olma niteliği taşımış ama yukarıda da söylediğim gibi o kaynakların %100 doğruyu ilettiğine dayanarak konuşuyorum. Zamanında aldığımda baya ilgi çekici gelmiş, bir çırpıda okumuştum. Yalnız muhakkak dikkatinizi çeken noktaları işaretleyin sonra ben gibi baştan okuma ihtiyacı hissetmezsiniz. :D Kitabın benim için en ilgi çeken olayı, Türklerin ana yurdu konusuna odaklanmış olması. Az biraz insanın milliyetçi damarına dokunduğu kesin bu ögenin. :) Ama kitap Mu'nun yazarı gibi %100 doğrulamadan uzak, elbette ama daha derli toplu, ilgi çekici ve düşündürücü olmuş.

Kitap Okuma Önerisi: Tavsiye ederim.

Puan: 10/8

Kitap Fiyatı: 15,00


Kitapla ilgili verdiğim bilgileri yetersiz bulduysanız ya da ya hadi az biraz daha itele beni de alayım bu kitabı diyorsanız eğer, yazarımızın hem kitabı hem de konu üzerine konuştuğu, doyurucu olan program sohbetini aşağıdan izleyebilirsiniz. ;)


Mu Ülkesinin Çocukları: Atalarımızdan Kalan Gerçek Miras

 

Geçmiş insanlar ilkel mi? Nerede doğduk?

 

Atatürk'ün son yıllarında, tabiri caiz ise, deli gibi araştırdığı, hatta bunun için Amerika'ya özel elçi atadığı bir konu üzerine yazılmış bir kitap bu. Yazarın bu konuda birkaç kitabından biri bu ve Atatürk bizzat getirtim çevirttiriyor.
 
James Churchward isimli eski bir askerin bir iddiası ile başlıyor her şey. 14 bin yıl önce Büyük Okyanusta yer aldığı sanılan MU isimli bir kıtanın, insanlığın ve hali ile medeniyetin başladığı yer olarak sunuluyor yazar tarafından. Hatta Atlantis bu medeniyetin kolonilerinden biri olarak karşımıza çıkmakta. O dönemlerde yaşayan atalarımız öyle gelişmişlerdi ki zihinsel güçleri olan insanlardır.  Bugün halen o dönemlerden kalma işaretleri bir şekilde, aynı ya da farklı manalarda kullanmaktayız(örneğin; haç ve gamalı haçı). 
 
Bu kitap Mu Çocukları ile ilgili. Bu Mu çocuklarını "biz" diye yorumlayabilirsiniz, arzu ederseniz. Kitapta ilk önce Kayı Kıta Mu'nun çok kısa bir özeti var. Böylece iddiasını tekrar hatırlatarak kopukluk yaşamamızı engellemeyi ön görmüş. Daha sonra ise kitabın asıl konusuna giriyoruz. Yazarın bize ilk gösterdiği şey MU kıtasının yeryüzündeki KOLONİ-SÖMÜRGE yerleri. Amerika'dan tutun, Anadolu ve Afrika'ya kadar tüm dünyayı ele geçirmiş diyebiliriz. Elbette burada kendi yorumumu katmam gereken bir şey var. Mu kıtasının koloni-sömürge diye sunduğu yerlere verdiklerine bakarsak eğer; bilgi, öğreti, eğitim vb. imkanlar. Yani kısacası medeniyet... Bu yerlere sömürge diyemeyiz. Çünkü biliyoruz ki bir yerin sömürge olabilmesi için o bölgenin ANA MERKEZ (yani işgalci) tarafından tüm zenginliklerinin tüketilmesi gerekir. Sömürgeciler vermez, alır. Ama UYGUR kolonisine bile bakarsak, Mu sonrası en büyük ve güçlü koloni olmaya devam etmiş ve öğretiyi korumaya başarmıştır(tufana kadar). Çeviren arkadaş olduğu gibi çevirdiği için burada yazarın ve kültürünün yaşama bakışını görüyoruz diyebiliriz. Bu yüzden "sömürge" kavramları bizde son derece yanlış seçilmiş kavramlar niteliğindedir.
 
Konuya dönersek eğer sonraki bölümlerde bizlere kolonilerden kalma uygarlıkların(günümüze ulaşanların) öğretileri/medeniyeti hakkında bilgiler sunarak Mu kıtasına bağlama çabasını görüyoruz. Kitapta bazı simgeler, bulunan taş tabletler hakkında mana bilgileri sunulmakta ve bu öğretiler gene Mu öğretisine dayandırılmakta.
 
 
Tartışmasız bizim için kitabın en ilgi çekici özelliği UYGUR KOLONİSİ. Ama bu bizim tarihten bildiğimiz Uygur değil, 14 bin yıl önce var olmuş bir koloni. Açıkçası çok fazla bilgi de verilmemiş.
 
Kitap hakkındaki genel görüşüm: Yazarın tüm MU ile ilgili kitaplarında sunduğu deliller, bilim dünyası için kabul edilebilecek 1. ve 2. delil niteliği taşımamakta. Zaten bir Budist tapınağında bulduğu iddia edilen ve çözdüğünü söylediği hiç bir tabletin resmini vs. göremiyoruz. Dünya üzerindeki tüm antik medeniyetlerin öğretilerindeki ortak noktaları ve simgeleri almış ve birbirine bağlamış. Ve bu bağlantının kökenini de varlığı ile ilgili DELİL BULUN(A)MAYAN Mu kıtasına bağlamış.
 
Tartışmasız olarak söyleyebilirim ki diller arasındaki ortak kelimeler(özellikle antik medeniyetlerin), birbirlerinden binlerce kilo metre uzaklıktaki medeniyetlerin sahip olduğu ortak simgeler, öyküler vb. şeyler bu bilgilerin belli başlı bir kaynaktan yayıldığını gösteriyor. Sonuçta son varsa, başlangıçta vardır ve başlangıç ile son bir tanedir. Demek istediğim siz, geçmişte aynı anda icat edilmiş bir teknoloji ya da efsane bulamazsınız farklı kültürlerde. Muhakkak bir çıkış noktası olan, bu medeniyetleri besleyen ANA KAYNAK mevcut. Bu açıdan kitabın bu ortak noktaları bir araya getirmesi açısından yararlı buluyorum. İnsanı düşündürüyor ve sorular sormasına neden oluyor. Ama dediğim gibi "mu" konusundaki deliller ne bu kitapta ne de diğer kitaplarında güçlü delillere dayanmamakta.
 
Kitap Okuma Önerisi: İlginç bir konusu olduğunu düşünüyorum.

Puan: 10/6

Kitap Fiyatı: 12,50
 
DİPÇE: Kitabı alalı yıllar oluyor ve öyle çok talep edilmiş bir kitap olmadığı için bulmanız zor olabilir. Özellikle internette satışı sonlandırılmış ama kitabın yayınevi Shambala'dan temin edebilirsiniz.


21 Ağustos 2013 Çarşamba | By: YeniAy M.

Türklerin Kültürel ve Kozmik Kökenleri


UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.

Türklerin Kökenleri Kayıp Kıta Mu'ya mı Uzanıyor?



Kitap, Mu-Atlantis, Agarta-Şamballa ve Sirius görüşlerinin temelinde şekillenmiş durumda. Sirius deyince aklıma mini dizi "Gelenler" geliyor. Orada da Sirius yıldızının "kötücül" amaçlarla paganistlerin kullandığını görmüştüm. O yüzden hiç olumlu bir izlenim edinmedim bu yıldızla ilgili ama "Tarık" derseniz durum başka. Bildiğiniz gibi Tarık yıldızı, Kuran-ı Kerim'de, Yüce Rabb'imiz tarafından dillendirilen yıldızdır. Hatta sadece ayet değil, bulunduğu surenin ismi de Tarık ve Sirius'a denk geliyor. Hatırlatma yapalım ayeti: TARIK SURESİ

1. Göğe ve târıka andolsun.    
2. Târıkın ne olduğunu sen ne bileceksin?    
3. O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır.

Sirius'un "karanlığı" temsil eden bir görüntüsü olmasına rağmen (bahsettiğim dizide), Tarık, karanlıkları ışığı ile delen bir yıldız olarak bahsedilmiş. Bu açıdan bakarsak belki de ikisi iki farklı yıldız da olabilir. Sonuçta her şey bu yaşamda "çift" yaratılmıştır. Aslında bu tarz parapsikoloji konuları üzerine kafa yormaya bayılırım çünkü yaşamın, gördüğümüz maddi dünyanın ötesinde de bilinmeyen bir alem olduğuna inanırım. Sorun; biz görmek istemiyor, yok sayıyoruz. Bizden saklandığı yok.

Kitapta anlatılan ve sunulan "dı-dı-dı"ların bir belge niteliği taşımadığı için güvenilir bir kitap olduğunu söyleyemem ama fantastik bir kitap yazacak veya hayal gücünüzü genişletecekseniz, tamamdır. Bu kitap size bunu sağlıyor bence ki benim amacım da buydu alırken.

Genel olarak kitap hakkındaki görüşüm:Burhan Yılmaz, bize parapsikoloji kitabı hazırlamış arkadaşlar. Muhakkak ki bilim dünyasında bu ve benzeri bilgilere şu an da rağbet edilmiyor ama ben her anlatılanlarda az da olsa bir gerçeklik payı olduğuna hep inanan biriyimdir. Kitabın az biraz Türklük gazı verdiğini az biraz da insanı geçmiş insanlar ve gelişmişlikleri hakkında düşündürdüğü kesin. Yani, sonuçta biz geçmiştekileri "ilkel" biliriz ama asıl ilkel biz olmayalım? Biz gelişmişliği "teknolojik" ilerleme olarak bakıyoruz ama gerçekten de öyle mi? Neyse. Konuya dönersek eğer kitabın bir kısmına katılıp bir kısmına katılmama durumuna rağmen sakın ola ki hepsini kesin, %100 doğru kabul etmeyin!

Kitap Okuma Önerisi:  Almasanız da olur. İlgi meselesi.

Puan: 10/3


Kitap Fiyatı: 10



Kitaptan bazı alıntılar