türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
22 Eylül 2016 Perşembe | By: YeniAy M.

Hollywood İşi


"Çok sevdiğiniz filmler aslında ne mesaj(ileti) veriyor? Neyi hedefliyor?"


KÜNYE
Yazar Ramazan Kurtoğlu
Yayıncı: Asi Kitap Yayınları
Sayfa310
Baskı Yılı: 2016(3. Baskı)
TANITIM BÜLTENİ
-Hayranlıkla izlediğimiz Hollywood filmleri Amerikan sinema sektörünün masum birer çalışması mı?
-Yoksa planlı bir projenin parçası mı?
-Yapılacak siyasi ve ekonomik operasyonlara filmler aracılığıyla nasıl zemin hazırlanıyor?
-Bilinçaltı mesajlar nasıl veriliyor?
-Devasa bütçeli filmlerin arkasındaki güç Amerikan Derin Devleti mi?
-Matrix, Terminatör, Tomb Raider, Existenz, Beşinci Element, 12 Maymun, Star Trek ve daha onlarca filmin tek tek analizleri ve bilinçaltı operasyonları. Ne mesaj vermek istediler, dünyayı nasıl yönlendirdiler?

Bu kitabı okumadan hiçbir "Hollywood İşi"nin gerçek amacını bilemeyeceksiniz.

 Evanjelik-Kaba Felfesinin harmanlanarak bize sunulan Hollywood filmleri ve dizileri; Amerikan'ın iç ve dış politikalarını yansıtması ve psikolojik bir harp silahı olarak kullanılması açısından sosyolojik ve sosyal psikolojik açıdan incelemeye değer bir alan. Elbette gizli kültler konusunda uzman kişilerin de ilgiyle takip edip, üzerinde araştırmalar yapılan bir alan. Çünkü en başta da söylediğim gibi bu film ve diziler, batılı gizli örgütlerin de kabala ve gnostik(evangelist= Tanrı'yı kıyamete zorlama senaryoları) felsefeleri ile işlenip bize yutturuluyor.

Kitabın bu yönde bir çok örneği var. Okudukça görüyoruz ki yetişkinler kadar çocuklar da tehlikede. Bizim bile çocukken izlediğimiz Tom ve Jerry gibi nice çizgi filmler bu heriflerin kötü emelleri ile yoğrulup çocukların beyni - bilinçaltı iletiler ile- yönlendiriliyor. Zaten konuya ilgisi olanlar görecektir ki internet üzerinde bu konuda bir sürü video var; cinsellik ve şiddet aşılaması bu çizgi filmlerin bir numaralı emelleri arasında ki bugün Avrupa'da cinsellik yaşı 11 yaşlarına kadar inmiş bulunmakta. Bildiğiniz üzere batıda üretilen bu film ve çizgi filmler elbette ki en önce kendi insanlarını vuruyor; sonra dış ülkelere pazarlanarak bizleri vuruyor. Bu yüzden anne ve babalara tavsiyem; çocuklara TRT Çocuk'daki yerli çizgi filmleri izletin ve gene yerli olarak üretilmiş, çocukları bilinçlendirmek (dini ve milli-ahlaki) için hazırlanmış çizgi film dvd'leri alın.

Bildiğiniz üzere 15 Temmuz Darbe Girişiminden sonra batıda bir Türkiye karşıtlığı-gene- patlak vermiş ve ipe sapa sığmaz şeyler yazıldı. Avusturya ve İsveç gibi ülkeler bel altından vurmak için çabalarken kendi ülkelerindeki duruma bile bakmadı. Cinselliğin 11 yaşına kadar düşmesi ve dahası çocuk anne oranları (ki Türkiye'de eleştirilen çocuk yaşta evlendirilen gençlerin durumundan hiç farkı yoktur bence; eleştiri ise önce kendilerini eleştirsinler.) dikkat edilmesi gereken bir orandır. Dahası sanıldığının aksine tecavüz oranının en yüksek olduğu ülke Hindistan yerine batı ülkesi olan İsveç olması da yukarıda bahsettiğim neden/lerin sonuçlarından sadece biridir.

Ayrıca uyuşturucu, sigara ve alkol kullanımı da bu yaşlara düşmüş bulunmakta(maalesef sigara ve uyuşturucu konusunda bizim ülkemiz de ciddi bir tehlikede).

Sonuç olarak yukarıda bahsedilen felsefe temelinde bizlere eğlence ayağına yutturulan her şeyin virüs gibi içimize işleyip davranışlarımızı -biz fark etmeden-  değiştirip; seks, uyuşturucu, cinsel sapkınlık, alkol ve inançsızlık batağına saplanıp toplumlarımızı hastalandırıp yok etme aşamasına geçildiği; uyuşturularak bir nevi zombi gibi düşünemeyen insanlar haline getirip gönüllerince yönetecekleri hastalıklı toplumlar yaratma çabaları gözlerimizi kapatıp başımızı başka yöne çevirerek ortadan kalkmayacaktır.

Bilinçli olarak ve bilincimizi çocuklarımıza aktararak bu tehlikeye karşı korunabiliriz. Kitabı edinmenizi ve okumanızı tavsiye ederim.

Eksi bir noktası var; bazı konular sık sık tekrarlanıp, işlenmiş. Bir de sanırım ilk basım oldukça geçmiş yıllara dayanıyor. Yeni baskıyı güncelleyip basmalarını tercih ederdim. İlla ki bir sürü örnek daha eklenip, bilgiler sunulurdu. :)

 (Soluk renkli fiyat, etiket fiyatıdır. Üstündeki ise internet fiyatıdır.)
3 Mart 2016 Perşembe | By: YeniAy M.

Belgelerle 2. Abdülhamid Dönemi



 UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.

"Bir Sultan ve zorluklarla geçmiş 33 yıllık bir saltanat."

KÜNYE

Yazar: 
Yayıncı: Beyan Yayınları
Sayfa: 248
Baskı Yılı: 2009


II. Abdulhamit, Sultan Abdülaziz'in, sebebi hala çözülmemiş olan esrarengiz ölümünden ve V. Murat'ın iki ay kadar süren kısa saltanatından sonra, Osmanlı tahtına oturdu. Osmanlı Devleti'ni en çileli döneminde otuz üç yıl gibi uzun bir süre idare eden Sultan II. Abdülhamid, çok değişik şekillerde ele alınıp incelen tarihi bir şahsiyet olarak, tarihteki yerini almış bulunmaktadır...Belgelerle II. Abdülhamid Dönemi'nde Osmanlı İmparatorluğu'nun geçirmekte olduğu bu özel zaman diliminin yansıtılması amaçlanmakta ve bu döneme ilişkin farklı alanlardaki gerçekler, belgelerle gün yüzüne çıkarılmaktadır.
2. Abdülhamit Han ve dönemi hakkında en doğru bilginin adresi bana göre İhsan Süreyya Sırma'dır. Bir dönem Türkiye'sinde kötü insan; 'Kızıl Sultan' olarak bellenen bu padişahı, o dönem tüm kaynak ve arşivleri inceleyerek hiç de öyle bir insan olmadığını, aksine büyük haksızlıklar yapıldığını açık yüreklilikle ve cesaretle, azimle yıllarca kürsü kürsü gezip anlatan; kendi hocaları ile bile mücadele etmek zorunda olan bu zat; kesin delil ve belgelere dayalı konuştuğu için, gözümde tarihçiliği çok güvenilirdir. Bu yüzden en sonda yazacağım şeyi en başta yazmak isterim. Eğer bu dönemi en doğru kaynaktan okumak istiyorsanız, bu hocanın kitaplarını okuyun ve konferanslarına denk gelirseniz, gidin.

Bu kitap, aşağıda verdiğim (haçlı seferleri hariç) kitapların kısa özetleri gibi olmuş. 33 yıllık saltanatı hızlı bir şekilde, ama yine belgeye sayalı, aktarmış. Ön sözünde yazdığı gibi zaten bu kitap, dergi vb. yerlerde yayınladığı makalelerin toplamından oluşmaktadır ve bu yüzden yer yer konuların tekrarını da göreceksiniz. Bir noktadan sonra bazı kısımlar tekrar göre göre sıkıcı olsa da kafama yazılması açısından iyi oldu. Kendisinin Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerler kitabını da sipariş ettim.

2.Abdülhamit Dönemine ilgimin merakı, sadece haksızlığa uğramış bir padişah olmasından değil, onun döneminde meydana gelen olay ve oyunların; entrikaların ve hainliklerin günümüzde de aynı şekilde devam etmesidir. Bu yüzdendir ki günümüz farkındalığını kazanmak ve yarına doğru adımlar atabilmek için geçmişte yapılanları, atılan ilk adımları görmek, öğrenmek gerekmektedir. Bilinçli bireyler, bilinçli ve farkındalıkla aydınlanmış çocuklar yetiştireceklerdir. Belki biz bir şey yapamayız ama onlar yapacaktır, inşallah.

Benim merakımı cezbeden konulardan biri de Jön Türkler olarak da bilinen, İttihak ve Terraki Perver fırkasının (partisinin) yaptığı ettiği şeyler. Zira günümüzde onun devamı olan bir parti ve zihniyet var. Yazarın, Jön Türklere özel bir kitap yazmasını isterim, bence büyük bir eksiklik.

2. Abdülhamit'in saltanatı hayatını okuduğumda, yalnız bir başına çok uğraşlar vermiş; kurtlar sofrasında ülkesinin hayatta tutmaya çalışan; yanlışları ve doğruları ile haksızlık edilmiş bir padişah görüyorum. Açıkçası oldukça üzüldüm kendisine.

Kitapla ilgili tek eleştirim; Osmanlı Türkçesinin aynen aktarılması ve sadeleştirilmemesi. Hali ile yazılı olan şeyi anlamakta da zorluk çekiyoruz. O kısımlar bir düzeltilse...

Kitabı herkese tavsiye ederim.


Yazarın okuduğum diğer kitapları:
İhsan Süreyya Sırma(*): Haçlı Seferleri
İhsan Süreyya Sırma(*) Tanzimatın Götürdükleri
İhsan Süreyya Sırma: 2.Abdülhamid'in İslam Birliği Siyaseti(*)

Abdülhamit Han (Kitap değil, bir programdan çıkardığım notlar ve programın kendisi ama kitap kadar değerli bilgiler içerdiğinden, ekledim.)


(Soluk renkli fiyat, etiket fiyatıdır. Üstündeki ise internet fiyatıdır.)

30 Ağustos 2015 Pazar | By: YeniAy M.

İsrail'in Şifresi





UYARI: Kitap hakkında ayrıntılı bilgi içerebileceğini unutmayınız!


Tevrat'ta bahsedilen MEGIDDI 3.Dünya Savaşı mı? Bu savaşta vurulacak kilit ülkeler, İ.S.R.A.İ.L harflerinde mi gizli?

KÜNYE

Yazar: Hakan Yılmaz Çebi
Yayıncı: Pegasus Yayınları
Sayfa: 353
Baskı Yılı: 2013(2.Baskı)

Yeni bir kitapla daha karşınızdayım. Kimi okuyucum, "Yine mi siyasi kitap!" diyebilirler. Fakat bu sıralar kurgulardan ziyade dünya gündemi ile ilgileniyorum. Lakin görünenin arkasındakiler ile zira zaten görüneni herkes görüyor. Ama merak etmeyin okunacaklar arasında roman kitaplarım da var :)

Başlayalım.

Kitabın ismine kapılıp da böyle olağanüstü gizli kült bilgiler vs. vereceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Yazar, ortada olan ama dikkatimizi çekmeyen veya oturduğumuz yerde bilmemizin zor olacak bilgileri veriyor. Kitabın hepsini ayrıntıyla yazma imkanım olmadığı için kısa özetlerle yazacağım.

Yazar, sömürgeciliğin ve insanlığın gelişim aşamalarının(her ne kadar insanlığın gelişim aşamaları bugün ters yüz olmuşsa da) kısa bir tarihini vererek giriş yapmış. Sonrada Yeni Dünya Sömürgeciliği ve nedenlerine değinen devam bölümü ile asıl konuya giriş yapmış.

Kısaca değinirsek, tüm bu savaşların nedeni bildiğiniz üzere başta petrol olmak üzere yeraltı zenginliklerine sahip olmadır. Yalnız çok sık dillendirilmeyen ve sürekli gözümüzden kaçan-kaçmaması gereken- SU havzalarına sahip olma niyetleri de vardır. Öyle ya, medeniyetler sulak yerlerde kurulur ve yaşar. Bu yeni sömürgeciliği(siyasi kürselleşme), içeriden itiraf eden biri var.

Niali Ferguson- The Guardian 31 Ekim 2001: "Adını koymak zorundayız. Siyasi kürselleşme, kendi değer ve kurumlarımızı başkalarına dayatmak demek olan emperyalizmin şık adı. Ne söylem kullanırsanız kullanın, nasıl sunarsanız sunun, bunun Büyük Britanya'nın 18. ve 19. y.y'da yaptıklarından farkı yok."

ABD Eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger: "Kürselleşme, Amerikan hegemanyasının öteki adıdır."

Prof. Saul H. Mendlovitz: "Bir dünya hükümeti olup olmayacağı soru olmaktan çıktı. Soru; nasıl oluşacağıdır."

James Warburg- 17 Şubat 1959- Senato Komisyonu: "Sevsek de sevmesek de 'bir dünya devletimiz' olacak. Buradaki tek soru; tek dünya devletinin fetihle mi yoksa anlaşmayla mı kurulacağıdır."

Peki, bu dünya devletinin kurulduğunu farz eder isek, yönetecek kişi ABD' midir? İlk bakışta öyle gibi görünse de öyle değildir. Hatta kitabı okuduğunuzda ABD halkına üzülebilirsiniz. Zira güçlü görünen ABD, aslında pek de bağımsız değil. Ekonomisi ve devletin kilit noktaları tamamen siyonistlerin egemenliğine girmiş durumda. Öyle ki başkanların etrafı bile bunlar tarafından çevrilir. İsrail'in siyonistlerin bir projesi olduğunu göz önünde tutarsak, ABD-İsrail ilişkinin neden bu denli hastalıklı kara sevdaya döndüğünü anlayabilirsiniz. Öyle ki bu azınlık ama etkili-güçlü elit topluluk, başkanların kendi idarelerinden çıkmaması için her şeyi yapıyorlar. İstedikleri gibi olmazsa da sonları Kennedy gibi oluyor. Obama'nın da karşı çıkmaya çalıştığını ama çok fazla direnemediğini gördük zaten. Yahudiler bir kurtarıcı Mesih bekleyişindeler ama bu kurtarıcının ABD insanları için gelmesi gerekir, zira ceplerinden alınan milyonlarca dolar, İsrail'e akmakta. Öyle ki ABD'nin en gizli sırları bu adamların elinde ve eğer istediklerini vermezlerse, İsrail ülkeyi tehdit etmekte. Böylece en gelişmiş silah ve teknolojileri ABD'den alıp, adete tehdit yoluyla soyup soğana çevirmektedir.

Louisiana Senatörü John. R. Rack-1971: "Finansal endüstriyel ve askeri kişilerden oluşan ve entellektüeller tarafından desteklenen küçük ama etkili bir ağ, ABD'nin uluslararası politikalarına yön vermektedir. ABD halkının kaderini belirleyen ve hukuk tanımayan bu grubun varlığı, neden CSBS tarafından ekrana taşınmaz? Vietnam'da ölen 50 bin Amerikalının ölümünden birinci derece sorumlu olan kişileri, bizler neden sorgulamıyoruz?"

Lionel Rothschil(1844 İngiltere Başbakanı Benjamin Disraeli[Coningsby]'e: "Görüyorsun sevgili dostum, Coningsby. Dünya, olayların perde arkasını bilmeyen insanların sandığı kişilerden çok daha farklı kişiler tarafından yönetilmektedir." (İşte bu yüzden bu kitapları okuyorum. ;) )

Rothschil ailesinden Amschel Bauer Mayer: "Bir ulusun parasının denetimi elimde olsun, onun kanunlarını kimin yazdığını umursamam artık."

Buradan İsrail'in çevre politikasını hızlıca ama yüzeysel bir şekilde özetleyelim. İsrail, ilerleyen yıllarda daha fazla Yahudi göçü beklemektedir. Bu göçün neticesinde ciddi bir su sıkıntısı çekecekleri aşikar. Bunu onlar da iyi biliyor çünkü öyle çok fazla suyun çevresinde yaşamıyorlar. Zaten bunların bir de vaat edilmiş topraklar takıntısı var; Türkiye'den tut, Mısır'a kadar geniş bir coğrafyayı içine alıyor. Türkiye, Fırat ve Dicle nehrinin doğduğu bir ülke ve ciddi bir su kaynağı ama ülkemiz sandığımız kadar su zengini olmasa da deniz ve su havzalarının ortasında olmamızın stratejik konumu olduğunu unutmayın. Zira Türkiye ülkelerini birleştirmemiş için tampon olarak kurulan Ermenistan'ın denize kıyısı olmaması sayesinde ekonomisini boğuyoruz. Bu yüzden insanları sürekli dışarı göç ediyor. Yakında insan kalmazsa şaşmam. :D İsrail ve ABD, gelecekteki kukla devletlerinde bu hatayı yapmamaya niyetliler.

Kürt Yahudilerini duydunuz mu? Savaş öncesi ABD, K. Irak'ta yaşayan 50 bin kadar Kürt Yahudisini paketleyip ülkesine götürdü ve orada çeşitli şekillerde eğitti. Savaş sonrası da Irak'a geri getirip geri yerleştirdi. Bu kişiler ticari, sanatsal, devlet yönetimi gibi bir çok konuda eğitim almıştır. Savaş sırasında ABD yanında savaştığını söylemem gerek yoktur?  Ayrıntı gene kitapta.

Bir parmak bal çalma misali, bu kadarı ile noktayı koyuyorum. Aslında eklenecek çok şey var ama artık kitabı alıp okumanız gerekmekte. :)

Kitap, çok güncel değil. Çünkü 2000'lerin başlarında yazılmış. Tekrar basım 2013 olsa da güncelleme yapılmamış. Bu yüzden bilhassa Suriye ile ilgili kısımların bugün biraz farklı cereyan ettiğini göreceksiniz. Eh tertipler geleceğe uymaz, şartlara göre değiştirirsin. Benim fazla ilgimi çekmeyen kısımlar olsa da genel olarak ilgi çekici çok değişik ve önemli bilgiler paylaşılmış.

Kitap, kısacası İsrail'in dünya politikasını gözler önüne sermekte. Bu yüzden kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Kaynaklar sağlam.

Puan: 10/10

Kitap Fiyatı: 10 TL


Olur da kitabı alana kadar yerinizde duramazsanız. Yazarın, çıktığı bir programda bu kitap ve içeriği hakkında konuştuğu bir video var.

6 Haziran 2015 Cumartesi | By: YeniAy M.

Ön-Türkler Anadolu'nun Kadim ve Gerçek Sahipleri




UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.

Tarihin kapılarını aralamaya hazır mısınız?

KÜNYE

Yazar: Dr. A. Akif Poroy
Yayıncı: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Sayfa: 191
Baskı Yılı: 2015

Beni takip edenler tarihe, bilhassa Türk tarihine olağan düşkünlüğümü biliyordur. Yazdığım romanlarda da etkili bir ana unsurdur. Hali ile bir sürü Türk tarihi ile ilgili kitap okumaya özen gösteriyorum, lakin bildiğimiz sıradan tarihten ziyade tarih öncesi ile ilgileniyorum.

Ön-Türkler bu alana giren bir konu. Önerileri olan var ise bana yazsın. ;)

Bu tarz kitapları okurken muhakkak en çok ilgimi çeken ve önemli kısımları çizerim. Böylece bulmam da kolay oluyor. Kitaptaki birkaç noktayı özetleyerek size içeriğini anlatmak istiyorum.

Anadolu toprakları en az 1000 yıllık bir Türk yurdu olarak kabul edilir. Batılılar da bizi bu verimli ve kutsal topraklardan atabilmek, üzerimizde hakimiyet kurabilmek için bizim işgalci olduğumuzu(hatta ülke içinde de bu iddiayı kullanarak bu ülkenin insanları arasında etnik savaş çıkarmaya çalıştılar.) söylerler. Onlar burada kendilerine yer edinip bizi tarihe gömmeye çalışsın, tarihi bulgular bizi bu toprakların yerlisi yapan kanıtları gözler önüne sersin.

Araştırmacı-Tarihçiler arasındaki(bazıları) iddiaya göre Türkler, Anadolu'da en az 8 bin ila 12.000 yıldır yaşamaktadır. Bunun için gerek Türklerin binlerce yıldır kullandığı simgeler gerekse Ön-Türkçe yazıtlar kanıt niteliğindedir. Hatta sadece Anadolu'da değil batıda dahi Ön-Türkçe yazıtlar yer almaktadır.

Yazının 16 bin yıl önce Türkler tarafından icat edildiği, İskandinavya dahil(Odin Efsanesini hatırlayın) Avrupa'da 5000 den fazla yazıt vardır. Türk yazısı çok daha eski olmak zorundadır, zira Orhun kitabelerinde yer alan yazı oldukça gelişmiş bir yazıdır ve bir yazının doğup gelişmesine kadar geçen süre binlerce yıl (en az 3000 yıl) sürmektedir. Hali ile gökten zembille inmediğine göre belli bir süreçten geçmesi gerekecek ve önceki-sonraki hali olacaktır. Ön-Türkçe, Türk yazısının gelişme sürecindeki halidir. 

Yunanistan'ın Ön-Türkçe isminin İç-Üy-Ök olduğu ileri sürülmekte ve Yunan kitabelerinde  de Anadolu'dan gelen ve demiri çok iyi işleyen bir topluluğun varlığından söz etmektedir. Ama bu toplum MEVSİMLİK gelip gitmektedir. 

Dünya tarihinde Türk ismi ile kurulan ilk Türk devletinin Göktürkler değil, Anadolu'da kurulan TURUKKU ve TURKİ krallığıdır şeklinde bir iddia söz konusu. Bu iki isimde devlet-şehir gerçekten de mevcuttur. Lakin Türklerin Kökeni isimli kitapta da bu TURUKKU isminin isim benzerliği olduğunu okumuştum. Belirtmeden geçmeyim. Yine de bu iki iddianın uzmanlarca araştırılması gerektiği aşikardır.

Türkiye'de sayısız şehirde bulunan yazıtlar Ön-Türkçe okunmaktadır ama batı Türkçe hariç her dil ile okumayı denediği için okumayı becerememiş ve "bilinmeyen bir dil" diyerek kestirip atmışlardır. Anadolu'daki yazıtları Çince bile olabilir diye düşünüp deneyen adamların Türkçeyi denememesi kasıt değil de nedir?

Kısa özete en ilgimi çeken konulardan biriyle kapatmak istiyorum; İSTANBUL ismi.

İstanbul'un fethinden önce, 2.Sultan Murat Han zamanında bu kentin isminin İstanbul olduğu; Constantine isminin uydurma; batı yakıştırması bir isim olduğu iddia ediliyor bazı araştırmacı-tarihçi yazarlarca. Öne sürdükleri kanıtlara bakarak bunun oldukça yüksek olasılık olduğunu kabul ettiğimi söylemem gerekir.

  1. 10. yy'da (900'lü yıllar) yaşamış tarihçi Mesudi, 'Efembih Vellişref' adlı kitabında bu şehre, halk arasında 'Bulen' ; resmi dilde 'Asten-Bulen' veya 'Estan-Bulen' adının kullanıldığını yazar.
  2. 14. y.y.'da İbni Battuda, 'İztanbul' olarak yazar,
  3. Yine 14.y.y.'da (1300'lü yıllar) yaşamış yazar Vartan'ın Emrenice Coğrafyasında 'Esdampol' yazılıdır.
  4. 15.y.y. (1400'lü yıllar) seyyah J. Slimberg şehrin adını 'İstamboli," 'Stambol' şeklinde kaydetmiştir.
Yazar, ayrıca 'ASTAN' kelimesinin, Ön-Türkçe'de Cennette Olan manasına geldiğini belirtmiştir.

Kuşkusuz kitapta yazanlar, yukarıda üstün körü geçtiğim şeylerle sınırlı değil. Konunun ilgileri için yeterince tatmin edici bir kitap olduğu görüşündeyim.

Yalnız birkaç eleştirim var. Yazar, kitabın başlarında verdiği bazı bilgilerde hata yapmış.

1-Osmanlı yıkıldığında sadece %2'lik bir okuma-yazma oranı olduğundan bahsetmiş(kötüleme için değil.). Osmanlı'da 2.Mahmut'dan itibaren İLKOKUL ZORUNLU hale getirilmiştir. Abdülhamit döneminde de her mahalleye ve şehre muhakkak Sıbyan Mektepleri açılmıştır. Dahası okula başlayan öğrencilerin özel bir kutlaması da vardır.

Osmanlı'da okuma yazma oranı 1914 yıllarında %14 seviyesinde. Elbet bunlar savaş yılları, unutmayalım; nice okullar mezun verememişti. Yani savaş dolayısı okuma yazma oranlarında ciddi bir düşüş oldu zira okuyan yazan insanlarımız şehit düştü. 1923'de bu savaşlar yüzünde oran %7'ye düşer. 1928 yılına kadar da %12 oranına yükselmiştir. Her sene %1 puanlık artış söz konusu. Sonrası harf inkilabı ve okuma yazma oranı sıfırlandı yani %0 oldu. Ondan sonra okuma yazma oranı 1930 yılında 10'u anca buldu.
 
Unutmayın ki Cumhuriyetin İLK DÖNEMLERİNDE okuma-yazma oranı %10'un altındadır!


2- Atatürk'ün bizzat yazdığı tarih kitaplarının 1950'den sonra içeriğinin çıkarılıp değiştirildiğini yazmış ama bu 1939 ve 1949 yılları arasında İnönü döneminde imzalanan eğitim anlaşmaları ile batı merkezli bir eğitim oluşturulmuş ve kitaplar yok edilmiştir.(gerçi sonraki sayfalarda düzeltir gibi olmuş.)

Puan: 10/8

Kitap Fiyatı: 15 TL 

DİPÇE: Gündeliğimin temasını değiştirdim. İnşallah beğenirsiniz. ;)


19 Şubat 2014 Çarşamba | By: YeniAy M.

Abdülhamit Han

BU KİTABA DA GÖZ ATIN: SULTANLARIN GÜNLÜĞÜ- AY ve GÜNEŞ'İN SALTANATI


14 Şubat tarihinde yayınlanan Öteki Gündem programının ilk 1 saat sonrasından itiberen anlatılmaya başlayan Abdülhamit Han konusunun notlarını çıkarttım. Bazı programlar gerçekten de kitaplara bedel oluyor. Madde madde, konuşma şekline göre ana konuları yazdım. İnşallah beğenirsiniz. (Üç günümü aldı. :)  )

Programı izlemek isterseniz, aşağıdan izleyebilirsiniz.

 
 

 
 
 

ABDÜLHAMİT HAN

1-     Prof. İhsan Süreyya Sırma: Liselerde, üniversitelerde Sultan Abdülhamit Han’ın ismini kullanmak yasaktı. Suçtu. Herkese ‘Kızıl Sultan’ olarak öğretilirdi.

2-     Doktora için Fransa’ya gittiğimde dedim: “Yahu! Buna neden Kızıl Sultan demişler? Burada hür bir ortam var, ben bunu bir araştırayım. ” Fransız bir yazar; doğuda bir isyanı bastırdığı için “Kızıl Sultan Abdülhamit” diye kitap yazınca İttihat Terakki-Jön Türkler bu ismi onun aleyhine kullanmaya başladılar.

3-     Abdülhamit Han imkânsızlıklar içinde 33 yıl boyunca saltanatta kaldı ve devleti savaştan uzak tuttu.

4-     Hocam(Fransız) “uğursuz” derdi. Yani hiç sevmiyorlardı onu. Bir gün özel konuşuyorduk. Dedi ki: “Senin bu sultan var ya. Bastonunun ucunu Karadeniz’e sokuyor ama Akdeniz bulanıyor.” Yani böyle bir siyasi deha idi. Avrupa’yı eline oynatmıştır.

5-     1976 yılında ilk defa konferansta bir tebliğ sunacağım. Konu: Pekin Hamidiye Üniversitesi(Fransız arşivlerinde buldum). Arşivlerde buldum. İstanbul Üniversitesinde tebliği sunuyorum. Şahabettin Tekindağ Hoca vardı. Ben bitirince o kalktı. “Evladım, tarih ciddiyet ister. Roman mı yazıyorsun, hayal mi geriyorsun! Ne demek Pekin de falan!” Belgeyi çıkartıp kasten Fransızca okudum. O zaman Ercüment Hoca da var. Döndü dedi. “Şahabettin. Çocuk senin benim bilmediğimiz bir şeyi çıkartmış. Sevmiyorsun Abdülhamit Han’ı diye niye böyle yapıyorsun!”

6-     Ondan sonra da tüm Türkoloji kongrelerinde Abdülhamit Han’ı anlattım. Şahabettin Hoca da bana saldırdı. 1981 yılına kadar sürdü bu. Uluslararası 9. Türk Tarih Kurumu Kongresi oldu. Tebliğim de şuydu: “Kızıldeniz’de Fransız-İngiliz Silah Kaçakçılığı ve Sultan Abdülhamit Han’ın buna karşı mücadelesi.” Benim tebliğ bitti. Hoca yine geldi. Tabii herkes gene bekliyor. Dedi ki: “Çocuklar. Ben iki kişiye haksızlık yaptım: biri Abdülhamit Han, diğeri de bu çocuk. İtiraf ediyorum.” Allah rahmet eylesin; 6 ay sonra vefat etti. İşte biz böyle bir ortamda Abdülhamit Han’ı okuduk.

7-     Abdülhamit’e karşı çıkan İslamcılar; Said Nursi, Mehmet Akif Ersoy, Rıza Tevfik, Elmalılı Hamdi Yazır… Bunlar içinde bir tek Said-i Nursi “Sultan Abdülhamit’e karşı hata işledim.” demiştir.

8-     Prof. AHMET ŞİMŞİRGİL: Akif’in sultan ile ilgili fikirleri ve sözleri gerçekten çok ağırdır. Bir kısım insanlar özrünü dillendirseler de delil gösteremezler. Zaten onun karşılığı yine şiirler olması lazım(şiirle saldırdı, şiirle özür dilemeli mantığı gütmektedirler. Zira şairlerin özelliklerinden biri de bu kabul ediliyor; duygu ve düşüncelerini ifade etme aracı onlar için şiir. Mantık bu.).

9-     Akif öyle sözler söyler ki; Herifin sofrada şampanyası hâlâ ayran
Bâri yirminci asırdan sıkıl artık hayvan (s. 422)

 

Kız kadın hepsi haremlerde bütün gün mahpus
Şu telakkiye bakın en kötü vahşet namus (s. 422)

 

Ah efendim o herif yok mu kızıl kâfirdi (s. 422)

 

Kafes ardında hanımlar gibi Saikliydi Hamid

Âl-i Osmandan bu korkaklık edilmezdi ümid (s.415)

 
+ Mehmet Âkif Ersoy, 1966 baskılı Safahat isimli kitabı

 

10-  Akif, İttihat Terakki üyesiydi. Onun etkisiyle bunları yazdı. Hala, Said Nursi ve Akif’in neden sultana böyle karşı çıktığını anlayabilmiş değilim. Ama o zamanlar İngilizlerin İslam âlemine soktukları casusları var. Mesela Akif der ki: İnkılap istiyorum ben de fakat Abduh gibi, Asrın en büyük âlimi Cemalleddin Afgani gibi… Bu ikisinin Mason oldukları da kesinleşti(kimi görüş aksini söyler.). Bu adamların tesirleri ile böyle bir şeye düşmüş olabilirler. Onun için de İngilizlerin geçmişte şimdi ve gelecekte din adamları kılındığında sokmuş oldukları casusları iyi bilmek lazım.

11-  Prof. İhsan Süreyya Sırma: Benim bir eklemem var; Muhammed Abduh ile ilgili… Ben arşivde belgeler buldum. Dediğiniz gibi; bunlar üçlüydü: Reşit Rıza,  Cemalleddin Afgani ve Abduh. Onlar zannettiler ki Osmanlı saltanatı yanlıştır. Biz yeni bir şey getireceğiz. Bu yüzden batıya gittiler ama umduklarını bulamadılar.  Geri döndüler. Abduh geri dönünce Sultan Hamit’e mektuplar yazıyor. Bunları ben çıkarttım, bizim arşivlerde var. Ve ona diyor ki “ben emrinizdeyim.” Sonra diyor ki “Osmanlı halifesini tanımak vecibedir.” Yani pişman olmuş. Afgani’ye gelince…  Abdülhamit gerçekten siyaset adamı. Onu İstanbul’a davet edip, bir köşke yerleştirdi. O (Afgani) gerçekten de hilafet peşindeydi.

12-  Ahmet Şimşirgil: Semerci şiiri(Akif)… O zamanlar bir şey var şimdi. Siz bir hükümet seçiyorsunuz. Bakıyorsunuz ki gelen gideni aratıyor. İttihat Terakki gerçekten de gideni arattı.  Ama ben size tövbenin nasıl olduğunu söyleyeyim mi? Rıza Tevfik var. Tek Filozof o. İşte tövbe onunkidir. Ben de Akif’ten böyle bir beyit, şiir beklerdim. Çünkü o sonradan da çok uzun süre yaşadı. Hatta “Bu memlekette Cuma namazı bile kılınmaz.” deyip çekti gitti. Daha ciddi bir şey beklerdim, Semerci hikâyesi değil. Rıza Tevfik ne diyor?

 

Neredesin Şevketli Sultan Hamit Han?

Feryâdım varır mı bârigâhına?

Ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
Şu nankör milletin bak günahına…

 

Târihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan!..
Bizdik utanmadan iftirâ atan,
Asrın en siyâsî pâdişâhına...
 

 

"Pâdişah hem zâlim, hem deli..." dedik,
“İhtilâle kıyâm etmeli...”  dedik;
Şeytan ne dediyse biz
"Belî..." dedik;
Çalışdık fitnenin intibahına

 

Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz,
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz.
Sâde deli değil, edepsizmişiz:
Tükürdük atalar kıblegâhına!..

 

Lâkin sen Sultân'ım, gavs-ı ekbersin,
Âhiretden bile himmet eylersin...
Çok çekdi şu millet, murâda ersin:
Şefâat kıl şâhım, meded-hâhına!..

 

13-   Prof. İhsan Süreyya Sırma: Bir arkadaşımla Paris’ten döndük. Ben Abdülhamit Han hakkında araştırma yaparken o da Elmalılı Hamdi hakkında yapıyordu. Oturduk Beyazıt’a.  Dedim “Senin adam benim adamı niye halletti?” … “Olamaz öyle şey!”… “Eh git, oğlu yaşıyor.  Üsküdar’da. Sor.” dedim. Geldi gitti, dedi “Doğru”.

14-  Elmalılı Hamdi Yazır da İttihat Terakki üyesiydi. Ve fetvayı da o yazdı… Şimdi Sultan Abdülhamit Han’a dediler ki “Sen anayasayı tekrar yürürlüğe koy.” Kabul etti. Meclisi Mebusan seçilecek ve üçte ikisi gayri Müslim. Bununla da yetinmedeler “Bunu halledeceğiz.” Bunun için de Şeyhülislamın fetvası gerekir. Nasıl fetva yazılır? Fetva emiri vardır. O kimdir? Nuri Efendidir.  Nuri Efendi “Ben bunu yazmıyorum! Çünkü sizin dediklerinizi bu sultan yapmadı. Ona iftira atıyorsunuz!” dedi. O zaman Hamdi Yazır, o zaman küçük Hamdi diyorlar, dedi ki “Ben yazarım!” Yazdıktan sonra tabii olarak Şeyhülislam’ın imzası gerekir. Orada maalesef bir terbiyesizlikte yapılıyor.  Ziyaüddin Efendi’ye (Şeyhülislam) gidiyorlar ve diyorlar ki “Seni meclise götüreceğiz, orada imzalayacaksın.” O da “Ben gelemem, hastayım.” diyor.  Neyin var deniyor o da “İdrarımı tutamıyorum.” diyor.  Talat Paşa çekiyor tabancayı “Bugün öyle hasta olma günü değil. Seni götüreceğiz.”  Silah zoruyla meclise götürülüyor, gayri Müslimlerin oyuyla hallediyorlar; Müslümanların halifesini!  

15-  Ahmet Şimşirgil: Ama orada, onların arasında bir kişi karşı çıkıyor.  Ayağa kalkıyor, titrek bir sesle “Yapmayın efendiler, beyefendiler. Yazıktır. Günahtır. Bu millete yazık ediyorsunuz. Hepiniz padişahın ekmeğini yediniz.” Bir Rum vekili! “Vay hain! Alçak! Gerici! Yobaz!” Bütün herkes üzerine… Linç edecekler. Hani hürriyetlik?  Hani herkesin fikrini özgürce dile getirebileceği bir rejimdi?  İttihat Terakki ne diyordu? Özgürlük, müsavat (eşitlik) diyordu.  Ya sen daha bir kişinin aleyhte sözüne tahammül edemiyorsun beyefendi! Sen ne getiriyorsun? Bunu demiyorlar işte!

16-  Prof. İhsan Süreyya Sırma: Fransız arşivlerinden aldım. Meclis seçilince şöyle seçiliyor: Mesela sen Selaniğe veya Beyrut’a… Şu gönderdiğimiz üç kişiden birini seçin diyorsun. Bu, Cumhuriyetin ilk yıllarında da aynı yapılmış. Yani sizin seçim hakkınız yok. Onların seçtiklerinden birini seçeceksiniz. Meclisi Mebusan böyle oluşturuldu.

17-   Ahmet Şimşirgil: Yazıktır. Sultana “Seni azlettiler” diye geliyorlar. Dört kişi. Biri Ermeni; Emmanuel Karasu(onun da Yahudi asıllı olduğu söylenir.), diğeri Yahudi, bir diğeri Gürcü ve bir Arnavut.  Şimdi bu dördü gelip “Millet seni azletti.” Deyince, tabi Abdülhamit Han’ın tek sözü var: “Hangi millet?” Emmanuel, Abdülhamit Han’dan Filistin de, Yahudilere toprak verilmesini isteyen adamdır. Sultan onu çıkartıyor(uzaklaştırıyor vs. manasında.). Amerika’ya gidiyor. Oradan da Selaniğe gelip meclise seçilip, tebliğ için gelenler arasına giriyor. Ve bu adamın mektubu da vardır: “Azledileceksin ve gelenler arasında ben de olacağım.” Diye mektup göndermiştir Sultana. İttihat ve Terakki’nin yanında yer alıp, savunanların… Sadece şu hadise bile bu terakkinin ne olduğunu göstermeye kâfidir bana göre.

18-  Prof. İhsan Süreyya Sırma: Arnavut ile ilgili. Tezimi hazırladım, hocama götürdüm Paris’te. Bir hafta sonra beni çağırdı: “Sen neden büyükelçimizin dedesine hakaret ettin?” Ben de “Kim o?” dedim.  Dedi “şu” adam. Meğer o zamanın Paris büyükelçisinin dedesiymiş o Arnavut. Hoca dedi “Bunu çıkartacaksın.” Ben reddettim. “Sizin arşivlerden çıkarttım. Fransız arşivlerinden.” Ve onu öyle bıraktım. Demek istediğim “komplo” güzel yapılmış(sultana karşı).

19-  Abdülhamit Han’ın Şazeliyye Şeyhine Mektubu: Ben hilafet-i İslamiye-yi başka bir sebep dolayısıyla değil, Jön Türkler olarak bilinen İttihat cemiyetinin baskı ve tehdidi ile bıraktım. Hilafeti terke zorlandım. Mecbur bırakıldım. Mukaddes Toprak Filistin’de Yahudiler için Milli bir devlet kurulmasına izin vermem konusunda ısrar ettiler. Bütün ısrarlarına rağmen bu teklifi kati suretle reddettim. Nihayet 150 milyon İngiliz altını vaat ettiler. Bu teklifi de reddettim. Ve şu cevabı verdim. “150 milyon İngiliz altını değil. Dünya dolusu altın verseniz bu teklifinizi asla kabul etmeyeceğim!” Ben bu Millet-i İslamiye-ye, Ümmet-i Muhammed’e 30 seneden fazla hizmet ettim. Atalarımın yüzünü kara çıkartmadım.  Bu kati cevabından sonra tahttan indirilmem konusunda görüş birliği ettiler ve beni de Selaniğe gönderdiler. Mevla’ya hamd ettim. Ve ediyorum ki Mukaddes Toprak Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması teklifinden kaynaklanan edebi ayıbın lekesini Osmanlı devletine ve Âlem-i İslam’a sürmeyi kabul etmedim.  Bunun üzerine de olan oldu.

20-  Prof. İhsan Süreyya Sırma: Evet, hatta diyor ki Herzl’e.  “Orası Müslümanların malı. Benim ceketim değil ki sana vereyim!” Bütün Osmanlı borçlarını sileceğiz diyorlar. Ama Sultan karşı çıkıyor.

21-  Ahmet Şimşirgil: Daha sonra o Yahudilerin açıklamaları var: “Biz Abdülhamit Han’dan milyon altınlarla alamadığımızı İttihat Terakki’den 400 altına aldık.”

22-  Prof. İhsan Süreyya Sırma:  Artık gerçekleri konuşmak lazım. Filistin’de bulunan orduyu niye çektiler yukarıya(Terakkiciler)?  İngilizlere teslim ettiler doğrudan doğruya. Ondan sonra da 48’de yapmacık bir devlet yaptılar. Ve bugün devletlerarası hukuka göre İsrail şu an Türkiye’ye bağlıdır. BM devlet kuramaz ki! Ama ne yazık ki Abdülhamitler yok, Kanuniler yok ki…

23-  Ahmet Şimşirgil: Biz neden Hamit Han’ı 80 yıl boyunca Kızıl Sultan diye anlattık? İşte bunlar anlaşılmasın diye. İttihat ve Terakki zihniyeti ve o zihniyetten gelenler tüm bunlar bilinmesin diye… Bu vatanı satanlar, yok edenler, parçalayanlar, bölenler anlaşılmasın diye hala o terakkinin ileri gelenlerini büyük, kahraman, vatansever adamlar olarak anlatırken Hamit Han’ı biz 80 sene Kızıl Sultan olarak okumaya devam ettik. Bu çok acıdır yani. İşte sebebi bu! Sebebi Filistin’dir, Balkanlardır.  Sebebi hilafettir.  İttihat ve Terakkinin miras yedi gibi memleketi dokuz(9) sene içerisinde harcamasıdır.

24-  Prof. İhsan Süreyya Sırma:  Biliyorsunuz “Hasta Adam” falan dediler. O zamanlar terakki ile irtibatta olan Romen bir yazar(Cuvaren mi ne öyle bir ismi var) kitap yazıyor: Türkiye’yi bölmenin 100 projesi. Bunu yazıyorlar. Ve ittihat terakki bunlara yardımcı oluyorlar.  

25-  Ahmet Şimşirgil: Sultan tahttan indirildikten sonra, Yıldız Sarayının neredeyse bütününe yakını yağmaya uğruyor. Kurtarılmış eşya yok denecek kadar azdır. Felaket bir durumdur. Perdelerine, halılarına kadar… Saray 30 senede neredeyse Topkapı Sarayı kadar hazineler ile dolmuş bir saraydı; altınları, şamdanları, eşyaları. Eserler. Abdülhamit Han’ın baş düşmanı Tevfik Fikret “Yiyin efendiler, yiyin! Bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Diye şiir yazar. (Saray yağmasında sarayda çalışan hizmetli kadınlar da dışarı atılır. Kimisi kandırılır batakhanelere sürüklenir, kimisi intihar eder.  Tam olarak ne oldu onlara bilinmiyor.) Başka neler yapılıyor?  Hamit Han’ın en çok eleştirildiği nokta fişleme olayıdır.  Hafiyelerdir.  Osmanlı arşivlemeye büyük önem verir. İttihat Terakkiciler ne yapıyor? Saraydaki tüm belgeleri yok ediyorlar. Yakıyorlar. Neden? Zira İngilizler ve Fransızlar ile dış bağlantıların hepsi ortaya çıkacak (Sultan’ın kurduğu İstihbarat teşkilatının merkezi Yıldız Sarayıydı. Bu yüzden tüm bu belgeler doğrudan padişahın eline geçer, arşivlenirdi.).  Yok edilen belgeler arasında Ermeni olayları ile ilgili belgeler de vardır. (Kimi belgeler Bulgaristan’a satıldı.) Neden yok ediyorsun? Çünkü senin iç yüzün ortaya çıkacak.  Çünkü İttihat’ın tüm toplantılarına Ermeni çeteleri de katılıyor. Rum, Bulgar,  Sırp çeteciler hepsi bir arada. (Ermeni politikası sorusu üzerine) Hamit Han, devlete kurşun sıkan, silah çekene devlet yönetimi neyi gerekiyor ise onu yapar.  Devlete silah çeken kurşunu yer, dayağı yer yerine oturur. Bunun dışında kendi hazinesinin başında Agop Paşa vardır. Ermeni’dir. Hatta bir gün soruyor adama. “Siz iş saati dışında nasıl vakit geçirirsiniz?” Agop Paşa “Evli değilim. Annemle zaman geçiririm. Ata binmeyi severim.” Bunun üzerine sultan ona çok güzel bir at veriyor. Birkaç sene sonra at bir şeyden ürküp hızlanıyor ve Agop yere düşüyor. Ayağı üzengiye takılınca sürüklenirken başını taşa vurup ölüyor. Hamit Han, onun annesini ziyarete gidiyor.  Ağlıyor. Annesi sarılıyor ona. “Bir oğlum öldüyse padişah bir oğlum var.” Der. Hamit Han, bir kişiye Rum, Ermeni diye ayırmaz. Fark gözetmez. Devlet görevi neyi gerektiriyorsa onu yapar. (Soru üzerine) Hayır. Abdülhamit Han’ın annesi Ermeni değildir, Çerkez’dir. Kızlarının yazdığı kitaplar vardır. Son 200 yıldır Harem’e giren kadınlar Kafkas Kabilelerindendir; Gürcü ya da Çerkez. Terakki ortaya çıktığında hep ulus devlet zihniyeti ile ortaya çıktı. Bu sakat bir zihniyettir.

26-  Prof. İhsan Süreyya Sırma:  Çok enteresan. Cemil Topuzlu diye bir zat var. İstanbul’da iki dönem belediye başkanlığı yapmıştır. Paris’te tıp okumuştur. “Seksen Yıllık Hatıralım” diye bir kitap yazmıştır. Diyor ki: “Beyoğlu’nda toplanırdık. Benden başka Türk yoktu. Biz Paris’te iken, onun(sultanın) aleyhine çalışırdık. O bize burs gönderirdi.

27-  Necip Fazıl; Kanuni zirvede bir cüce; Abdülhamit Han çukurda bir dev demiştir, evet. Ben ona öğrencilikte yaptım. Bana göre üstat Kanuni’yi tanımadığı için öyle dedi. Ve o dönemde her nedense Kanuni sevilmiyordu(herhalde her dönem bir padişaha anti-pati olma dönemiymiş.).  Kapitülasyonlar falan. Bana göre Kanuni çok büyük adamdır.

28-  Ahmet Şimşirgil: Sultana herkesin “Kızıl Sultan” dediği, konuşulamadığı o dönemlerde…  Nihat Atsız “Gök Sultan” diye ilk kez yazdı; Yılmaz Öztuna ‘da onun hakkını vermek suretiyle yazdı. Necip Fazıl ise “Ulu Hakan” dedi. Ama Necip Fazıl’ın şiir üstatlığı gibi tarih üstatlığı bir üstatlık değildir. Tarihte büyük hataları vardır. Okumayı sevmez.

29-  Prof. İhsan Süreyya Sırma:  Hiçbir devlet yoktur ki istihbaratı olmasın. İstihbaratı olmayan devlet de yaşayamaz. Sultan Abdülhamit 33 sene bu teşkilat ile ilgilendi. Bir gün Sultan, Tahsin Paşa’yı yanına çağırır.  “Yarın İspanya’ya gideceksin. Yarın saraya gel, beraber kahvaltı yapacağız. Oradan da gidersin.” Demiş.  Gitmiş. Ona bir paket vermiş ve demiş ki “Bir ay sonra, İspanya’da Alman büyükelçisinin kızının düğünü var. O düğüne gidip, katılacaksın.  O akşam diyeceksin ki: Sultanım bunu gönderdi.”  O gece herkes hediyeleri açınca en güzel hediye sultanınki çıktı. Bir ay sonra ı elçi, dışişleri bakanı oldu.  Sultan uzak görüşlü biriydi.

30-  Ahmet Şimşirgil: Sultan evhamlı mı? Şöyle bakalım. Amcası Abdülaziz Han tahttan indirilip, şehit edildi. Sonra 5.Murat tahta çıkartıldı, indirildi. Arkasından Abdülhamit Han çıktı. Hemen akabinde Ali Suavi isyanı ortaya çıktı. Arka arkaya böyle durumlar olmuş. Sırf Abdülaziz Han’ın durumunu anlatmaya başlasak sabaha kadar konuşuruz. Tarihimizin en acılı olaylarından biridir.  Tüm bunların ardından tahta çıkınca siz düşünmez misiniz size ne yapacaklar? İstihbarat olmadan neyle ayakta duracaksınız? Dünya’da İngilizler cirit atıyor;30 bin casusu var. Abdülhamit Han’ın ise 20 bin hafiyesi/casusu var. Mesela sultana suikast düzenleyen kişi; Edward Jorris.  Bomba hadisesi 1905 yılında oldu. 26 kişi öldü, 58 kişi yaralandı. Abdülhamit Han, Edward Jorris’i casus olarak(suikasttan sonra) kullandığına dair belgeler ortaya çıktı. Zaten idam edemezdi çünkü kapitülasyonlar yüzünden yabancılar idam ile yargılanamıyor. Yabancı mahkemeler yapabiliyor. Dünyanın her yerinde Osmanlı casusları var. Amerika’da İslami dergi çıkıyor, arkasına bakıyorsunuz sultan var. Yardım ediyor onlara. IRA’nın yanında Abdülhamit Han. İngilizlerle mücadele içinde.  Tercüme Bürosu kurmuş. Dünyanın neresinde gazetede Osmanlı ve Sultan ile ilgili haber çıkıyor, Hamit Han’ın hemen haberi oluyor. Ve aleyhte ise derhal müdahalede bulunuyor.

31-  Prof. İhsan Süreyya Sırma:  Mithat Paşa, ona ilk anayasayı sunduğunda hemen imzalamıyor.  Okuyor. 113.maddeyi ekliyor: Devleti tehlikede gördüğü an padişah anayasayı yürürlükten kaldırır. Fransız elçisinin Paris’e yazdığı mektuplarda şöyle yazıyor. Diyor ki: “Sultan Abdülhamit, Mithat Paşanın masonik ve Avrupa elçileri ile yaptığı toplantılarda onu edilgen bir halife yapıp, asıl idareyi kendi eline almak istediği için Sultan Abdülhamit anayasayı yürürlükten kaldırdı. “

32-  Ahmet Şimşirgil: Suikasttan önce Sultan, iki sene takip edilmiş. İki sene boyunca hiç değişmeyen hareket; Cuma selamlığından çıktıktan sonra 1 dakika 42 sn. sonra arabasında oluyor. Hiç değişmiyor. Bomba bu şekilde ayarlanıyor.  Sultan merdivenlere geliyor, şeyhülislam ile bir şey konuşuyor(soru sormuş). O şekilde kurtuluyor. Sultan “Bazen öyle komik istihbarat gelirdi ki onları dikkate almaz, hediye verirdim. Raporu kenara koyardım. Çünkü yarın önemli bir bilgiyi getirmeyebilirdi(kabul etmeseydi).”

33-  Prof. İhsan Süreyya Sırma:  Bazı kitapları yasaklamıştır. İşte böyle Afgani gibi düşüncelerin olduğu; Osmanlı devleti bitmiştir, yenisi gerektir gibi şeyler…

34-  Ahmet Şimşirgil: Hilafetle ilgili çok kitap çıkıyor. İngilizler destekliyor. “İşte, hilafet Türklerin değildir. Onların olamaz.  Araplarındır.” Abdülhamit Han, bunlara karşı kitaplar yazdırtmıyor(yasaklıyor veya sansür uyguluyor.). 400 yıllık hilafeti elinizden aldıklarında Müslümanlar kime bağlanacak? Hindistan da ki vb. yerlerdeki Müslümanları dağıtmak, başsız bırakmak üzere çıkartılan hususlar. Onun için diyorum; yasaklanan kitabı söylediğiniz an üzerinde çok şeyler konuşulur. Elbette ki sansür var. Devleti bölüp, parçalamaya götüren eserleri yazdırıyorsa bunu kim yazdırıyor? Destek veriyor? Ne için yazıyor? Bunu bilirseniz elbette ki yasaklanır. Bugün Türkiye Cumhuriyet’ini bölecek, parçalayan bir eserler, yayınlar çıkarsa devlet buna ne yapması lazım? Hangi ülke yapmaz bunu? Çıksın, tüm devlet parçalansın diyen bir devlet başkanı, hükümdar olabilir mi?

35-  Prof. İhsan Süreyya Sırma:   Oo, öyle şeyler oluyor ki(böyle kitapların varlığına izin verimesin de)! Siz gidin bir Amerika’da yazın bakalım. Fransa’da yaşadım. Orada yazın bakalım. Sınır dışı ederler. Kendi vatandaşı ise bir şekilde harcıyorlar.

36-  Ahmet Şimşirgil: Bir şey söyleyeceğim. Türkiye’deki olaylar dünya âleme reklam edildi. Konuşuldu. Almanya’yı kim duydu? Ne oldu Almanya da?

37-  Prof. İhsan Süreyya Sırma: Sultan Abdülhamit Han’ın 33 sene ayakta kalmasına sebep olan ki benim tez çalışmamdır, Pan-İslamizm’dir. O dönemde İngilizler, Fransızlar Çin’i işgal etmişler. Oradaki Budistler ile Müslümanlar bunlara karşı ayaklanıyor. İngiliz ve Fransızlar geliyor Abdülhamit’e diyorlar ki “Ya sen onlara söyle. Onlar Budist, biz ehli kitabız, size yakınız. Bu iyi değil.” Sultan “tamam, bir bakarız.” Deyip iki tane heyet çıkartıyor. Birisi Enver Paşa(başka bir Enver bu) liderliğinde gönderiyor, ondan önce Mehmet Ali hoca önderliğindeki heyeti gönderiyor. Oradaki Müslümanlara diyor ki” devam edin.”  Ve ne oluyor biliyor musunuz? İstanbul’da sultana karşı çalışan bir ulema heyeti var. İttihat Terakki yandaşı. Bildiri yayınlıyorlar “Sultan ehli kitapla değil, müşriklerle beraber oluyor.”

38-  Benim kanaatime göre Sultan, siyaset gereği, her bir tarikat ile ilişki kuruyor. Ama hiçbirinin müridi değil çünkü kendisi halife. Gidip mürit olamaz. Ama hepsiyle bu Pan-İslamizm olayını güdüyor. Bu şeyhlerin her biri başka yerde(mücadele içindeler düşmanla). Bu mücadeleri bu tarikat şeyhleri ile yapıyor hep. Fransız bir yazar.  ““Orta Asya(biraz boğuk söyledi asya olarak anladım)nın ücra köşelerine gidiyorum. Abdülhamit’in adamı var orada.”

39-  Bir şey anlatayım. Bizzat yaşadım. Tunus da bulunduğum sırada Osmanlı temsilcilerine beyden bozma “dey” denirdi. Onun oğluyla tanıştım. Eve götürdü yemeğe.  Dedi ki “Benim hurmalıklarım var. Geçen sana daha gittim. Gittik yemek yedik. Bedeviye dedim ki bir dua eder misin? “ Bedevi, bir şey bilmiyor ki. Demiş ki “Konstantiye de ki halifemizi de sen koru Ya Rabbi!”  Abdülhamit için.

40-  Ahmet Şimşirgil: Pan-İslamizm politikası diye şimdi diyorlar, siyaset falan. Aslında bu bir politika değildir. Bu Abdülhamit’in şahsiyetidir. Osmanlılar ehli sünnet, Hanefi inanca sahip ve başlangıçtan itibaren bunu koruyan bir devlettir. İngilizler son dönemlerde bunu yıkmak için bozuk din adamlarını etrafa yayıyorlar. Bunu yapınca da Abdülhamit Han kadar kitap bastıran , dağıtan ikinci bir padişah daha yoktur. En fazla onun döneminde yapılmıştır. Hatta İlmihaller köylere kadar gitmiştir.  Hatta Japonya’ya Ertuğrul gemisiyle dini kitaplar yollar. Bu onun inancıydı ve halifelik gereğidir.

41-  Prof. İhsan Süreyya Sırma: Hicaz demir yollarını yaptırıyor(borç içinde olduğu için devlet sponsor ile yapılıyor) ama Almanlara diyor ki “10 yıl sonra tüm bu fabrikaları (vs.) bize vereceksiniz. O şekilde yapılacak.”  Ama maalesef,  Jön Türkler bırakmadı, sultanı devirdiler.  Ama Medine’ye kadar gitti ray. Amacı Müslümanların rahatça hacca gitmesini, buluşmasını, konuşmasını sağlamak. Hatta diyor ki “Mekke’ye ulaşınca ben hacca gideceğim.”  

42-  Sultan o yöre (Siirt) hakkında harita yapmış. Hatta benim çocukluğumda da geldiler köyler de İngilizler, Amerikalılar sondaj vurup, kapatıp gittiler. Ama geçtiğimiz günlerde Siirt’e verimli bir kuyu açıldı. Bunları sultanın haritalarından esinlenerek yapıldı.

43-  Ahmet Şimşirgil: Yabancılar geliyor. Tarihi kazı çalışmaları yapmak istediklerini söyleyip izin istiyorlar. Padişah izin veriyor ve yanına da bir adam verip takibe aldırıyor. Adamlar doğuda kazılar yapıyorlar falan ve hediyeler gönderiyorlar padişaha eski eserler. Bir gün dikkatini çekip inceletiyor ki tarihi eser yerine eskitilmiş eser çıkıyor. Sahte yani. Araştırıyor adamlar bir yerleri kazıp kapatıyorlar. Petrol aradıklarını anlıyorlar.  İngilizleri çıkartıp Alman mühendisleri, Türk mühendisleri gönderiyor ve çalışmalar yaptırarak bu haritaları ortaya çıkartıyor. Tek tek tespit ettiriyor. 1974’de buraları Amerikalılar açtılar. Yabancılar petrol arama izni çıkmıştı o zamanlar. Açıp kapatıp “Verimli değil, petrol yok.” Deyip gidiyorlardı. Musul ve Kerkük petrollerinden anında haberi oluyor ve petrolün olduğu bölgeyi kendi öz parası(kişisel hazineleri vardır padişahların. Aylık maaş alırlar.) ile satın alıyor.  Filistin’i de; satılmaz kararları koydurdu. Yarın oralara müdahale etmesi gerektiğinde dünya hukuku gereği edebilmek için yapıyor bunu.

44-  Prof. İhsan Süreyya Sırma: Evet. Abdülhamit Han siyah çarşafı yasakladı. Bir gün Cuma selamlığından çıkarken birkaç kadın görüyor böyle soruyor “Bu Hristiyanlar burada ne yapıyor? Rahibelerin işi ne? ” Adamlar diyor “Padişahım onlar Hristiyan değil, Müslüman.” Bunun üzerine siyah çarşaf yasaklanıyor. Beyaz ya da başka renk giyin. Mesele bu. Rengini değiştirmiştir. Rahibelere benzettiği için. Erzurum da hala beyaz giyerler.

45-  Ahmet Şimşirgil: İttihat ve Terakki iktidara gelirken şöyle bir düşünceleri var: Abdülhamit ne yaptıysa biz tersini yapacağız.  Tüm yaptıklarının yanlış olduğunu düşünüyorlar(çok tanıdık geldi. :D ). Ve ne yapıyorsa değiştirecekler. Akabinde (tahttan indirdiklerinde) neler yapıyorlar bakalım: İlk olarak sultan, balkanlarda kiliseler ayrılığını körüklüyor.  Bunlar gelince bunlara göre “tek millet” olması gerek herkes. Sanki 1000 yıldan sonra herkes bir anda Rumluğunu vs. unutacak. Bunları birleştirdiler. Bunun sonucu olarak Balkan harpleri ortaya çıktı. Sonuç malum. İkinci olarak Filistin’de toprak alımı yasaklanmıştı. Onlar serbest bıraktılar. İsrail kuruldu. Sonuç ortada.  Üçüncü olarak Şerif Hüseyin’i 25 yıl boyunca yanında tutmuştur padişah. Bunlar ise onu Mekke’ye yönetici olarak gönderdi, o da bir süre sonra isyana sürüklendi.

46-  Donanma için Abdülaziz Han zamanında en büyük 3.donanma denir. Devlet Abdülhamit Han tahta çıkmadan önce iflasını ilan etmişti. 1877-78 Rus Savaşına girdi Osmanlı.  Ruslar karşısında nasıl bir faaliyet gösterdi donanma? 3.büyük denilen donanma Ruslara karşı ciddi bir başarı gösteremedi.  Battı zaten. Donma da İngiltere’den alınmıştı. Bağımlı hale gelinmiş dışa karşı. Kim verecek? Kim gönderecek yenisini? Ne yapacak;  donanmayı gezdirecek mi? O da para.  Devlette para yok.

47-  Prof. İhsan Süreyya Sırma: O zamanlar ortada çürüyecek donanma yoktu aslında. Babası 15 yaşındayken tahta getirildi. Kandırıldı.  Mustafa Reşit Paşa “bir saray yaptıralım” diyerek Fransa’dan borç alındı ve Dolmabahçe Sarayı yapıldı(ilk borçlanmalar). Onun borçları da oğluna kaldı. Oğlu da onu ödemek için neler çekti. İttihatçılar Mustafa Reşit paşayı göklere çıkartıyorlar ama! Paşa, Tanzimat Fermanını 15 yaşındaki çocuğa imzalattı. Ondan sonra Dolmabahçe sarayının borçları…

48-  Ahmet Şimşirgil: 360 milyon civarındaki borç, Abdülhamit tahttan indirildiğinde 30 milyona düşmüştü. Diğer tarafta ise Filistin’de belli bir toprak karşılığı tüm borçlarını silmek isteyen dış güçler.

49-  Mustafa Kemal bir dönem İttihat Terakki içindeydi ama sonra baktı ki asker falan siyasete bu denli bulaşılıyor, tehlikeli görüp ayrıldı.

50-  Prof. İhsan Süreyya Sırma:  Kitaplarda bizlere ne öğretmişler. İşte Mustafa Kemal 1919’da gemiyle Samsun’a kaçtı. Daha sonra arşiv belgelerine göre Atatürk diye bir kitap yayınlandı başbakanlıkta(12 Eylül Sonrasıydı). Bilmeden yaptılar herhalde bunu. Orada Mustafa Kemal’in 20 Mayıs 1919’da Samsun’dan Vahdettin Han’a  “Emrinizdeyim” diye bir telgraf var. Dolayısıyla kaçma falan yok. Vahdettin göndermiş onu Anadolu’ya.

51-  Ahmet Şimşirgil: Vahdettin Han, Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gönderiyor. Bu, bugün net ve açık. Hatta İstanbul’da bütün alimleri topluyor. Tekke şeyhlerini topluyor. Ve özel olarak Anadolu’da çarpışan Kuvayi Milliye güçlerine dua edilmesini istiyor. Ha daha sonra siyaset icabı karşı karşı falan gelmişlerdir. Onun olayı ayrıdır. Ama bunlar anlatılırken birine vatan haini diğerine bilmem ne diyerek doğruya ulaşamayız.

52-  Prof. İhsan Süreyya Sırma:  Paris’te araştırma yaparken, Sultan Abdülhamit Han hakkında ne buldum biliyor musunuz? Divan-ı Abdülhamit Sami. Şair olduğunu bilmiyordum.  Selanik te iken yazmış. Kitabın resmini istedim. Dediler dışarıya veremeyiz siz getirin fotoğrafçıyı. Gittim getirdim. Ne o bayan, adam var ne de kitap. Dediler yok öyle bir kitap.