11 Kasım 2013 Pazartesi | By: YeniAy M.

Osmanlı Kadını Efsane ve Gerçek






UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.


Siz hala dizilerde ve filmlerde gördüğünüz, Oryantalistlerin anlattıkları hareme, cariyelere ve Osmanlı kadınına mı inanıyorsunuz? İzledikleriniz ve size anlatılanları gerçek gibi mi algılıyorsunuz? O zaman bu kitabı okumanız gerekir. Çünkü gerçek tarih, dizilerde ve filmlerde anlatılmaz. Masallardan çıkma uydurma kitaplardan da öğrenilmez.



Kitabı yıllar önce gördüğüm bir TV programında aldığımı hatırlıyorum. Gerek içeriği gerekse kapak tasarımı ile ilgimi bir hayli çekmişti. Ama bize sunduğu en önemli şey, kuşkusuz kitabın içeriği ve ana konusu olan "Osmanlı Kadını" ve "Cariyeler" Elbette tüm bu bilgiler bizlere, en başta kendi Osmanlı arşivlerimizden çıkma bilgiler ve bazı yabancı-bilhassa kadın- seyyahların yazdıkları mektup ve gündelikler kaynak sunularak ulaşıyor.

Yazarımız bize öyle bilgiler sunuyor ki bir çoğumuzun vakıf olmadığı; uydurma tarih dizilerinde gördüklerimizden ve sağda solda-bilhassa batının anlattığı- bizlere anlatılan Osmanlı kadını, harem ve cariyeler hiç de sandığımız gibi bir dünyada yaşamamaktadır. Özellikle de günümüzde bazı kadınların toplumda yer edinmek ve belli bir güce gelmek için yaptıkları rezil durumları kendi gözlerimizle gördükten sonra, bu kitapta anlatılan Osmanlı kadını mı kötü bir hayat yaşamış ve erkekler tarafından küçük görülüp, geriye atılmış yoksa günümüzdeki kadınlar mı erkekler tarafından aşağılanıp(ya da kadın kendi kendini mi aşağılamış), kötü durumlara sokulmuş daha iyi mukayese edebilir hale geleceğimizi düşünüyorum. Elbette tüm ön yargılarımızdan kurtulup, "modernizmi" kutsallaştırıp "kusursuz" görmekten vaz geçer isek!

Gelelim yazarımızın bize sunduğu birkaç bilgiye:

GİRİŞ:  Yazarımız söze Osmanlı ve Osmanlı kadını imajını özetleyerek başlamış. Kimi Batı kaynakları (oryantalistler) Osmanlı kadınını miskin, egzotik, düşük ahlaklı olarak resmederken, bu kadınlara hayran olanlar da onları göklere çıkartarak adeta "meleksi" sıfatlarla anar olmuşlar. Yani iki farklı görüş sürekli birbirini yalanlamış. Hatta yazarımız bu iki çarpışmanın sadece batı da değil, maalesef, kendi ülkemizdeki insanlar arasında da olduğunu gözlemlemiş. Kendi ecdadını kötüleyen ifadeler ile karşılaşmak artık hepimizin alıştığı bir konu. Ne de olsa Osmanlı, yıllarca devlet politikası gereği kötülenmiş, aşağılanmıştır. Hem de "oryantalist" kaynaklar kullanılarak. Bunun altında yatan sebeplerden biri de Cumhuriyeti yüceltip, insanların geçmişe özlem duymasını engellemek diye yorumlayabiliriz.

  1. Bu bölüm de bize Batılıların Gözünde Osmanlı Kadınının nasıl olduğunu anlatmış. Bunu yaparken ise Batılı Seyyahların yazdıklarını sunmuş. Örneğin Z.Duckett Ferriman: Osmanlı kadınının mevkisinin, birçok evli Avrupalı kadının mevkisinden daha iyi durumda olduğunu dillendirmiş. Hatta İngiliz kadınlarının eskiden köleden farklı olmadıklarını söylemiş. Buna gerekçe olarak ise; Türk kadınının evlendiği zaman elinde bir malı mülkü varsa veya sonradan kalmışsa bunun üzerinde hak sahibi olduğunu, kocasının bu malları elinden alamadığını, arzu ederse bu malı başkalarına dağıtabilme ya da miras bırakma hakkının olduğunu söyleyerek Avrupa kadınlarının böyle bir hakkı olmadığını ekliyor. Ya da kocasından bağımsız hareket  ederek dava açma ya da dava edilebildiğini de ekliyor.  Kitabın devamında ise yazarların bazılarının ne denli çarpık yazılar kaleme aldığını ve başka seyyahların onları nasıl yalanladığını da görüyoruz. Örneğin Lady Montague doğru bilgiler aksettirse de bazı anlarda çarptırmaktan da kendini alıkoyamamıştır. Bu çarptırmayı da Julia Pardoe isimli başka bir İngiliz kadın ortaya çıkartır.  Aslında birbirlerine yazdıkları mektuplar, gündelikler ve kitaplara bakar ise o dönemlerde Osmanlı ve kadınının -bilhassa hanımlar arasında- son derece ilgi çekici bir konu olduğu ve tanımaya, öğrenmeye çalıştıklarını görebiliyoruz. Ama maalesef, kaynağı bile bilinmeyen "Binbir Gece Masallar"ından aldıklarını kafalarındaki hayaller ile doldurarak "İşte Osmanlı, işte harem, işte kadınları!" diye yutturanlar, günümüzde ağırlık kazanmış. Biz de bir laf vardır. "Kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş." Bir yandan hayranlık bir yandan kıskançlık duygularının insanı soktuğu durum bu, işte!
  2. İkinci bölümünde fiziksel tasvir ve davranışları konusunda yabancı seyyahların anlattıkların şahit oluyoruz. Açıkçası yazılarını okuyup günümüz ile mukayese edince "Nerede o kadınlar, şimdi?" , "Demek ki güzel görünmek için insanın yüzünü yağlı boya tablosuna çevirmesine gerek yokmuş!" diyorum. Nitekim öyle de! Kadınlarımız süs olarak daha çok kıyafetlerindeki ince işlemler, mendilleri ve benzeri şeyler kullanıyor Kısacası "sade güzellik" diye tabir edeceğim bir süs. Makyaj olarak ise sadece kaş almak ve gözlere sürülen sürme ile ellere yapılan kına var. (Yalnız demeden durmayım. Kitapta yazmıyor ama o dönemin kadınları cilt bakımı için çeşitli miskler, merhemler vb. şeyler kullanırlarmış. Doğal şeyler, anlayacağınız.). Davranışlarını da inceleyecek olursak dindarlıkları, misafirperverlik ve cömertlikleri, konuşmalarındaki nezaket ve üslup, tevazu ve namuslu davranışları da seyyahların dikkatlerini çekip, hayran oldukları konulardan birkaçı.  Sanırsam son üç özellik pek kalmadı? 
  3. Türk kadınının özgürlük konusuna da değinmiş seyyahlar. Fontmagne isimli bir seyyahın anlattıklarına bakalım: "Türk kadını tamamıyla özgürdür. Bu gerçek, rahatlıkla müşahade edilebilir. Türk kadınlarının köle olduğunu söyleyenler kendilerini gülünç duruma düşürüyor."
  4. Elbette toplumsal konumlarına da değinilmiş. Aslında yazımın başında az biraz değinmiştim ama bu bölümde daha ayrıntılı görebiliyoruz. Örneğin yazılardan birkaçına bakalım. Fontmagne: "Türk kadınları genelde bir şövalyenin inceliği mesabesinde muamele görürler. Kimse bir kadına el kaldıramaz. İsyan, başkaldırı dönemlerinde dahi askerler çok sesi çıkan, taşkın kadınlara dokunmaz. Erkekler eşlerine karşı çok nazik bir arkadaş gibidir. Annelerine olan saygıları ise sonsuzdur." M. D'Ohsson: "Bir kadına kötü davranışta bulunan kimse konumuna, dinine bakılmaksızın cezalandırılır, çünkü din(İslam) genel olarak kadınlara saygı göstermesini salık vermiştir. Bu sebeple emniyet güçleri de, kadılar da kadınlara kötü muamele eden kişilere sert bir biçimde karşılık verir."
  5. Çok sonraki bölümlerde de yavaş yavaş hareme girmiş, hatta saray haremi konusuna da girerek haremin ve cariyelerin durumundan bahsetmiştir. Örneğin beyaz cariyeler 9, siyahlar ise 7 yıllık bir kölelik hayatı sürdükten sonra ömürlerinin sonuna kadar geçerli olacak bir "azatlık belgesi" verilerek artık köle konumundan çıkartılıyorlar ve büyük çoğunluğu da konumu iyi bir kişi ile evlendiriliyor ve sürekli bağlantıda kalıyorlar. Bazı cariyeler ise ayrılmak istemedikleri takdirde aile ile birlikte yaşamaya devam ediliyor. Hatta çoğu cariyenin hizmet süresi dolmadan azat edildiğini (genelde evlendirilerek) kaynaklardan bizlere aktarmakta yazar. Bildiğiniz gibi İslam'da köle azat etmek büyük sevap kabul edilir. Bu yüzden de köle satın alıp azat etmek de bir ibadet sayılıyordu dersek hatalı olmayız, herhalde.
  6. Kölelere kötü muamele yasaktır. Evin bir üyesi olarak muamele görüp, eğitilirler. Olur da köle kötü muamele görüyorsa sahip cezalandırılır. Hatta ilginçtir köle aileden memnun değilse bir köle satıcısına gidip durumu anlatıp, başka aileye verilmeyi talep edecek kadar haklara sahiptir. Günlük olarak aldıkları maaş, sahipleri tarafından verilen hediyeler ve evlendirilirken hazırlanan çeyizlerde ilginç noktalardan bazısıdır. İnsanın kafasında çizilen köle portresine bakınca bu durum insana "ütopya" gibi geliyor kesin ama birçok batılı seyyah, Osmanlı cariyelerinin hatta buna İslam'da kölelerin diyelim, durumunu gördükten sonra batıdaki ile tek benzerliğin "isim" benzerliği olduğunu söylemekte. Aslında günümüzdeki işçilerden çok farkları yok. Sadece adı köle.

Kitap hakkında genel görüşüm: Aslında anlatılacak o kadar çok şey var ki kitapta değinilen, hangi birini anlatayım bilemedim. Bu yüzden burada kesiyorum ve sizi kitabı alıp okumaya davet ediyorum. İnanın bana pişman olmayacaksınız zira gerek anlatım dili, gerekse verilen bilgiler ve kaynakların güvenirliği ile müthiş bir araştırma olmuş. Harem, cariye ve Osmanlı kadını hakkında merak ettiğiniz bir çok şeyi ve gerçekleri bu kitapta okuyup, ecdadınızı biraz daha tanır hale geleceksiniz. Hatta belki özeneceksiniz bile, kim bilir?

Yazarımız Aslı Sancar, sandığınız gibi Türk değil. Yani, anadan doğma değil. :D 20 küsur yıldır Türkiye'de yaşamış, sonradan Müslüman olup bir Türk ile evlenmiş bir hanımefendi. Kendisi Amerikalıdır ve yıllar boyu yaptığı araştırmalar neticesinde bu kitabı İNGİLİZCE olarak hazırlamış ve Amerika'da piyasaya çıkartmıştır. Sonrada Türkçeye çevrilmiştir.  Kitap Amerika'da "En iyi tarih kitabı" ödülünü almış, ayrıca "En iyi tasarım finalisti" arasına girmiştir. Benim için de bu kitap,  bu iki özelliği dolayısıyla en değerli kitaplarımın en başında geliyor.

Ayrıca içeriğindeki resimlerde takdire şayan. ;)

Kitap önerisi: MUHAKKAK ALMANIZ GEREKİR! Özellikle de tarih dizilerindeki şeyleri gerçek zannedenlerdenseniz.

Puan: 10/ 10 (+10)


Kitap Fiyatı: 35 (kitabı kitapçılardan bulamazsanız, kitabın yayıncısının sitesinden alabilirsiniz. http://www.kitapkaynagi.com/product/kaynak-yayinlari/osmanli-kadini-efsane-ve-gercek )


KİTAPTAN BİR İKİ SAYFA