UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.
EVREN'NİN VE YAŞAMIN OLUŞUMUNDAKİ HASSAS AYARLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME
Emre Dorman'ın "Dini konularda kendini kandırmanın 40 yolu" isimli kitabından sonra edindiğim ikinci kitabı. İlk kitap gibi bu kitabı da son derece yararlı buldum.
Kitabın ana konusu, isminden de anlaşılacağı üzerine; modern bilimin keşfedilen dehlizlerinin bizleri Tanrı'ya ulaştırması. Çoğu görüş, bunların içinde teist(Tanrı inancına sahip olanlar) görüşte olanlar da var, bilimi kullanarak Tanrı'ya ulaşamayacağını savunur. Elbette, bunun aksini söyleyen din adamları ve aklı selim insanlar söz konusu. Kitap da bu aklı selim insanlar arasında bulunan, bilimle haşır neşir olmuş, bu konuda üstat olan insanların keşifler hakkındaki fikirleri ve Tanrı'nın varlığının ispatı ile ilgili söylemlerine yer vermiş.
Kitap, Giriş Bölümü dahil, üç bölümden oluşmakta. İlk bölümde bizlere, kısaca, dini görüşler tanıtılıyor; teizm, deizm, panteizm, agnostisizm ve ateizm; ikinci bölümde ise bilimde, Tanrı'nın varlığını kanıtlamak için kullanılan modern bilim delilleri ve kuramlar; son bölümde ise ikincinin devamı olma niteliği taşıyan, hassas ayarlar üzerine çalışma söz konusu.
Sakın ola ki önyargılı davranıp kitabı almamak gibi bir yanılgıya düşmeyin derim. Zira kitabın isminden yola çıkarak, Evren de Tanrı'yı arasak da, bilimsel keşiflerin ve dengelerin inanılmaz ayarlarını anlatan bilim insanları, sizleri hayrete düşürecek, evrene ve çevrenize hayranlıkla bakacaksınız.
Okuduğum her ilmi kitabın, ilginç bulduğum ya da önemli olduğuna inandığım bölümlerini, muhakkak, çizerim. Böylece aklıma takıldığında rahatça bulur veya ihtiyaç hissettiğimde hızlıca kitaba göz atabilirim. Size bu şekilde çizdiğim bölümlerden bir kaçını yazarak, kitap hakkında fikir edinmenizi sağlamak isterim.
Olgunun Unsuru olarak tabir edilen bir düşünce var. Aristo tarafından ortaya atılan bu düşünme yönteminin mantığını sizde kavrayacaksınız ve hak vereceksiniz. Aristo'ya göre olgunun ve bizzat evrensel olgunun dört türlü nedeni vardır: madde, fikir, kuvvet ve son gaye. Bunları açalım, ve ne demek istiyormuş Aristo, öğrenelim. Kendisi bunu açıklarken "zanaat" alanında mobilya yapımı veya "sanat" alanından heykel yapımı gibi örnekler kullanmış.
1- Madde: Yapıldığı madde; tahta, mermer veya tunç.
2-Fikir: Heykel için heykeltıraşın zihninde, mobilya için marangozun zihninde bulunan ve ona göre yapıldıkları bir fikir.
3-Kuvvet: Hareket ettirici kuvvet ve yapıcı neden olarak kollar, eller ve aletler gibi araç gereç gibi şeyler.
4-Son Gaye: Bu kuvvetleri harekete getiren ve onları güç halinde fiile geçiren bir maksat bulunması gerekir.
Eğer bu dört unsuru, evrene, insana ve varoluşuna uyarlar isek, her şeyin bir başlangıcı olduğu ve bu başlangıcı var eden bir akıl sahibi Güç olduğuna varmak, mantık çerçevesinde düşünen her insanın ulaşabileceği bir sonuçtur. Aksi halde, bir bilgisayarın veya telefonun, hiçbir kuvvet, akıl ve beceri sahibi bir yapıcısı olmadan kendiliğinden oluştuğunu iddia etmek; evrenin ve yaşamın tüm bu unsurlardan muaf bir şekilde var olduğunu iddia etmekten daha mantıklı olamaz. İki şekilde de bu, aynı derece saçma sapan bir çıkarım; yanlış bilgidir. Böyle olunca da İkinci örneğimdeki iddia sahipleri, birinci örnekteki iddia sahipleri kadar saçmalamıştır. Birine mantıklı diğerine mantıksız gözü ile bakamayız.
Benzer bir delili, Teolog ve felsefeci William Lane Craig de yapmıştır. Kelam Kozmolojik Kanıt isimli kitabındaki önermesine göre;
- Her başlangıcı olanın kendi dışında bir sebebe ihtiyacı vardır.
- Evrenin bir başlangıcı vardır.
- Demek ki evrenin varlığının da bir sebebi vardır.
Şayet evren, kazara meydana gelmiş olsaydı, onda geçmişteki düzensizlikten kalan bir iz, bir hata olurdu. Ancak böyle bir hata veya iz keşfedilmemiştir. Astrofizikçi ve matematikçi Roger Penrose'a göre; "Big Bang tamamen kara delikler de oluşturabilirdi. Bunun yerine hassas ve her yere yayılmış maddeden oluşan bir evrene sahibiz."
Evrene, dünyaya ve kendimize baktığımızda ilk göze çarpan şey; Hassas Denge'lerdir. Denge öyle bir kurulmuştur ki %1 lik bir sapma bile yaşamın tamamen yok olmasına veya en başta hiç olmamasına sebep olabilirdi. Böyle olunca bu dengenin "tesadüfler(!)" sonucu, "bilinçsizce(!)" oluştuğunu iddia etmek ne kadar mantıklıdır? Kaldı ki bu kadar isabet oranı, tesadüf tanımına bile aykırı değil midir? Sürekli hedefi vurursanız, buna şans mı yoksa beceri, zeka, tecrübe mi dersiniz?
Birkaç hassas denge örneği vermek istiyorum. Bu örnekler ise evrenin ilk başlangıcı ile ilgili olacak.
Big Bang'den sonra evrenin yeterince soğuyabilmesi için evrenin yeterince yaşlı olması şarttır. Bu sayede yaşam koşullarının oluşması için ortamda oluşumlar olacaktır.
Oksijen, fosfor, karbon gibi elementlerin yıldızlardan dağılması için gerekli süre de, yaklaşık 10 milyar gibi çok uzun bir süredir. Bunlar olmasa biz olmazdık. Bu yüzdendir ki evren şu anki yaşında olmasaydı, daha genç olsaydı bugün dünya ve içindeki yaşamdan söz edemezdik.
Yine dünyadaki yaşamın, kızıl-dev yıldızlardan gelen ağır elementlerle (özellikle karbonla) mümkün olduğu bilinmektedir. Yaşamın sırrı, yıldızlardaki karbon üretimidir. Bunun üretilmesi içinde iki aşamalı bir oluşumdan geçmesi gerekmektedir. Oysa bu oluşum çok az görülebilen bir oluşumdur.
Evrenin kütle yoğunluğu çok az olsaydı eğer, maddenin evrende dağılımı az olur ve galaksiler oluşmazdı. Daha fazla olsaydı da kara delikler oluşur ve Büyük Çöküş meydana gelirdi. Oysa kütle yoğunluğu olması gereken "kritik" değerde tutulmuş, bu sayede de galaksiler oluşmuş, evren çökmekten kurtulmuştur.
Benzer şeyler dünyanın oksijen oranı içinde geçerlidir. Oksijen oranımız %21 değerindedir. Daha az olsa yetersiz solunum ve getirileri ile uğraşmak zorunda kalırken, daha yüksek olması durumunda ufacık bir tetikleme (şimşek, yıldırım vb. bir şey ile) dünya yanmaya başlardı.
Yine denizlerin karadan daha çok olması, dünya ısısını belli bir denge üzerinde durması için gereklidir. Aksi halde ya aşırı ısınacak ya da aşırı soğuyarak üzerinde yaşama uygun ortam bırakmayacaktır.
Dünya da aşırı demir yoktur. Eğer olsaydı hepimiz demir zehirlenmesi yaşardır.
Satürn ve Jüpiter mevcut konumunda, şeklinde ve büyüklüğünde olması, dünyamızın var olmasını sürdürmesi için hayati bir öneme sahiptir.
Ayımızın olması ve mevcut durumda ve mevcut yerde olması da dünya için olmazsa olmazlardandır.
Eğer güneşimizin dışı 6000 derece olmasaydı, bugün dünyadaki bitkiler fotosentez yapamaz, dünya oksijensiz kalırdı.
Yerçekimsel kuvvet, daha güçlü olsaydı, yıldızlar daha çok oluşur ama bütün yıldızlar güneşten 1.4 kat daha ağır olurlardı. Yıldızlar, demirden daha ağır elementleri tek başlarına ürettikleri ve berilyumdan daha ağır elementleri yıldızlar arası ortama yaydıkları için önemlidirler. Bahsi geçen ağır yıldızlar, kendilerini çevreleyen gezegenlerdeki yaşamı destekleyen ortamların muhafazasını imkansız kılacak kadar çok hızlı ve düzensiz yanacaktır.
Evrenin genişleme hızı, evrende ne tip yıldızların oluşacağını belirleyen ana faktörlerdendir. Evren, mevcut genişleme hızından daha yüksek hızda olsaydı, hiçbir galaksi genel genişleme sürecinde yoğunlaşamayacaktı. Daha yavaş olsaydı da evren çökecekti.
Bunun gibi sayısız hassas dengeyi açıklayarak bu dengenin bilinçli ve güçlü bir Yaratıcı tarafından sağlanabileceği sonucu da kendiliğinde açığa çıkmaktadır.
Kitap Okuma Önerisi: Muhakkak alını, okunmalı.
Puan: 10/10
Kitap Fiyatı: 10
0 yorum:
Yorum Gönder