26 Ekim 2016 Çarşamba | By: YeniAy M.

Sultan I. Kılıç Arslan


"Bir Selçuklu Sultan'ının Mücadelesi"


KÜNYE
Yazar Hasan Bayraktar
Yayıncı: Nesil Yayınları
Sayfa240
Baskı Yılı: 2015
TANITIM BÜLTENİ
İsmi bilinen, ancak yaptıkları, yapmaya çalıştıkları, büyük idealleri tarihin karanlık sayfalarında kaybolmuş bir sultan: I. Kılıç Arslan. Melikşah'ın vefatıyla İsfahan'dan yola çıkarak Anadolu'da babası Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın tahtına geçen I. Kılıç Arslan, ömrü boyunca Haçlı orduları ile savaşmıştır. Haçlıları bozguna uğratan Kılıç Arslan'ın serüveni sizi Anadolu Selçuklu Devleti'nin büyük idealleriyle yüzleştirecek... Sultan I. Kılıç Arslan, Anadolu'yu ele geçirmek üzere sel gibi akıp gelen Haçlılara ve Bizans'a meydan okuyuşun romanı.
Bu aralar elimdeki ne kadar tarih romanı varsa bitirmeye karar vermiş gibi hissediyorum. Hazır Didiriliş 'Ertuğrul'un 3. ve son yılı da bu akşam başlarken size Anadolu Selçuklularının kurucusu olan Süleyman Şah'ın oğlu ve devletin 2. sultanı 1. Kılıç Arslan'ın hayat hikayesini konu alan bu romanı yorumlayayım.

Kitap bizi 1. Haçlı Dönemlerinin olduğu 1080-90'lı yıllara götürüyor. Elbette haçlı seferleri öncesinde Sultanın daha bir melik(yani şehzade-tigin) iken amcası tarafından Büyük Selçuklu Devletinin başkentinde esir hayatını okuyarak olaya giriyoruz. Ondan sonra da esirlikten kurutulup, kardeşleri ile babasının kurduğu Türkiye Selçukluları olarak da bilinen Anadolu Selçuklu Devletine dönüp, tahta oturmasını ve hem iç hem de dış mücadelelerine tanıklık ediyoruz. Muhakkak ki roman, tarihten ilham alınarak kurgulanmış ama burada amaç, kurgu ile de olsa sultanın yaşamını -kısmen de olsa- okuyucuya sunmak.

Yazar, o dönemin iç çalkantılarını, siyasi mücadeleleri güzelce bizlere anlatmış. Kurgu da olsa kitapta geçen olaylar, gerçek tarih ile paralellik gösterdiği için biz de bilgi edinmiş oluyoruz. Anlatım tarzı fena değil; ağır olmaktan uzak, akışkan diyebileceğim bir tarzı var. Tarih seviyorsanız okurken sıkılmazsınız. Okurken kendimi o dönemlerde hissettirmeyi başardı yazar.

Fakat...

Karalp karakterinin evlendiği aşık olduğu kadın ile olan ilişkisi ağzımıza bal çalınsın, tat versin diye eklenmiş bir kurgu ama zaman atlamaları ve ana olaylara odaklanmaları yüzünden ikisinin ilişkisi havada asılı kalmış. Yani balı ağzımıza çalmış, gerisini vermemiş. Hiç böyle bir ekleme olmasaydı da olurmuş; gereksiz olmuş. Kızın babasına ne oldu misal? Bir iki gere göründü, kayboldu. Karakterler boşa kullanılmış, unutulmuş gitmiş havası vermiş oldu. Olaylar düz ve yüzeysel; sabit bir çizgide ilerlediği için zaman zaman sıkıcı gelmedi değil. Aslında tarih romanlarındaki sorunlardan biri de budur. Sonunu biliyoruz.... Hal böyle olunca 'sonu ne olacak?' şeklinde değil de 'o sona nasıl gelinecek?' sorusunu sordurması gerekir yazarların. Kitap, bu ikisi sorudan da mahrum olduğu için heyecan vermiyor ve düz bir çizgide ilerliyor. Yine de dediğim gibi genel olarak sıkıcı bir roman değildi. Bir günde okudum, bitirdim. Hatta dün  yarım günümü romana ayırdım. Ancak yorulunca bıraktım da kalan az buçuk sayfayı ertesi gün bitirdim.

Bir de ufak tefek devrik cümleler ve imla hataları ile karşılaştım ama öyle çok ciddi boyutlarda olmadığı için rahatsızlık hissetmedim. Genel olarak bir önceki İskit romanı gibi 3 ila 3,5 arasında kaldığım bir kitap oldu. Ağırlığım yine 3,5'dan yana.




(Soluk renkli fiyat, etiket fiyatıdır. Üstündeki ise internet fiyatıdır.)