31 Ekim 2013 Perşembe | By: YeniAy M.

( Türklerin İslam Öncesi Dini İddiası ): Şamanizm

 
UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.
 

Türkler'in İslam Öncesi Dini Şamanizm'i? Şamanizm bir din mi ki? Önce yazarın iddialarını ve sonra da benim karşı cevaplarımı okuyun.



Cemal Şener bu eserini ilk kez Ad Yayıncılık aracılığı ile bastırmış ki benim elimdeki kitap da bu. 1997 yılı. Yeni basım kitaplara belli ki yeni bir şeyler eklemiş. Açıkçası şimdi yeni basımdan haberim oldu, kapak ve fiyat öğrenmek için aradığımda. Çünkü bende ki fiyat 200. BİN TL :D Kitap da kütüphaneden çıktı. Kimin aldığı muamma.

Neyse konuya dönersek, yazarımızın iddiası şu; Şamanizm, Türkler'in İslam Öncesinde içinde bulundukları dindir. Bunun içinde kısa bir Şaman tarihi vermiş. Vermiş derken "Çin Kaynağı onlar hakkında şunu söylemiştir." şeklinde ama çoğunlukla söylenen bir iki cümlenin üzerine yorum yaparak kısa bir özet tarih sunmuş.

Sonra Şamanizm konusunda bilgilendirmelere geçmiş. ŞAMAN DİNİ DÜNYANIN EN ESKİ DİNLERİNDEN BİRİDİR iddiasını sunmuş. Şu, Ülgen, Erlik gibi sözde ilahlar, bu inancın ilahlarıymış.  Sonra ismin kökenine girmiş. Arkasından da "Nasıl Şaman Olunur?" konusunda bilgilendirme vermiş. Mesela Ohlmarks, Şamanizm'i Kutup Bölgesi'ne has bir özellik olarak görmekteymiş diyor yazar ama sonra ekleme yapıyor. "Şamanizimin yaygınlığını düşünürsek eğer sadece o özellikle açıklanmaz gibi görünüyor. (Kısacası) Asya'da ve yeryüzünün diğer bölgelerinde Şamanizme değişik biçimlerde rastlamak OLASIDIR."

Kitabın dikkatimi çeken bir bölgesinde yazar şöyle yazmış. "Arap Müslümanlığı Türk düşmanı" bu şekilde tüm Arap Müslümanları su götürmez bir düşmanlık atfetmiş.  Üstüne İslam, Türkler ile tanıştığında, oldukça farklılaştığını iddia etmekte. Yani o, saf, duru İslam yerine başka bir İslam geldiğini de iddiaları arasına katıyor.

Ayrıca garipsediğim bir cümlesi var. "Hz. Muhammed, İslamiyet'in ilk peygamber(!)...." Şimdi Hz.Muhammed sonrası başka bir İslam peygamberi mi gelmiş, yani? diye düşündürüyor. Oysa kitabımızda O'nun "Son Peygamber" olduğunu biliyoruz.  Sonra ise hemen hemen tüm kitaplarında olduğu gibi konuyu Hz.Ali ve Alevilik olayına bağlamış. (İleride Şamanizm ve Alevilik arasında da bağ kuracak kitabın.)

Diğer iddiası; Hz. Muhammed ölümünden sonra Hz.Ali'yi yerine düşündüğü ve bunu yakınındaki insanlara da açıkladığı ama ölümünün ardından düşündüğü gibi olmadığı yönünde. Hatta Hz.Ömer ve Hz.Osman'ı "Emevilerin temsilcileri" deyip, Hz.EbuBekir'i oldu bitti ile halife yaptıklarını, Hz.Ali ve Hz.Fatma'nın da bu durumdan son derece rahatsız olduklarını iddia ediyor.

Sonra ise tipik bir bilgi daha verir. "Türkler zorla İslamlaştırılmıştır."

Kitabın diğer bölümlerinde de Şaman duaları/ilahileri verir.

Kitap hakkındaki genel görüşüm: Açıkçası neresinden tutsam da yazsam, konuşsam bilemedim. Sırayla mı gidelim?

  1. Şamanizm bir DİN DEĞİLDİR! Sadece yayıldığı yerde din etkisi göstermiş bir çeşit yaşam felsefesidir. Hali ile yazarın iddia ettiği gibi "en eski dinlerden biridir." maddesi külliyen yalanlanmış olmakta.
  2. Türkler'in İslam öncesi dini Şamanizm değil(zaten 1.madde de gördük ki Şamanizm din değil.), Tengriciliktir. Yani KÖK-TENGRİ dinidir ki tek bir ilah ve cismi şekli vs. yoktur. Göklerde yaşar ve onu göremeyiz mantığı hakimdir, aynı İslam'daki gibi. Eli göğe açıp dua etme geleneği buradan gelir. Ama Türkler'in Tengricilik haricinde de içine girdikleri dinler vardır. Unutmayalım ki Türkler tek bir boy halinde yaşamazlardı. Zaman içerisinde bu boylar Budizm, Musevilik ve Hristiyanlık gibi inançlara da girmiştir. Bugün Yakut Türkleri halen Hristiyan, Hazar Türkleri de Musevidir. Ve Türk boylarının büyük bölümü de Müslümandır. (Bugün ile dünü yer değiştirin. İslam'ı Tengricilik yapın. Durumu anlarsınız. :)  )
  3. Türkler'de Şaman diye bir şey yoktu. İsmine KAM dedikleri bir oluşumları vardır. Ayrıca yazar Çin kaynaklarını vermiş ama Çin, Bizans ve İslam kaynaklarının hiç birinde ŞAMAN kelimesi geçmez. Bu durumda yazar bilgileri kendince yorumlayıp "şaman" olarak atfetmiş.
  4. Şamanizm zamanında bir Rus tarihçinin iddiası üzerine dünyaya yayılmıştır ama kanıt? Bu yüzden zırtp pırt, eskiler hep bu iddiayı yenilemiştir. Oysa Fransız bir tarihçi Şamanizm diye bir din olmadığını ispat etmiştir.
  5. İlk verdiğim alıntı da "OLASIDIR" diyerek bile bize bilimsel konuşmadığını, tamamen kendi kanaatini yazdığını göstermekte yazar.
  6. İslam'ın değiştiğini, farklılaştığını iddia etmekte, Arapların aşırı bir Türk düşmanı olduğunu söylemekte. İlginçtir, bu lafa daha öncede rastladım. Ama kimse bu konuda KANITLARI ile SOMUT örnekler sunmamış. Muhakkak ki Araplar arasında, şimdi olduğu gibi, ırkçı denebilecek aşırılıklar ortaya çıkmıştır. Maalesef aynı durum bizim için bile bugün geçerli değil mi? Kaç tane Alevi karşıtı, Kürt karşıtı, Arap karşıtı hatta İslam karşıtı insan var, biliyor musunuz? Elbette biliyorsunuz! Ama bunları tüm bir kesime, toptan bir mezhebe, dine ya da ırka, devlete atfetmek ne hakkaniyete sığar, ne de bilimsel bir nitelik taşır.
  7. Yazar İslam hakkında ne kadar bilgi sahibi bilmiyorum. Hz. Muhammed için İslam'ın ilk peygamberi demiş. Ya burada hata yapmış ya da gerçekten bu şekilde düşünüyor ki hadi o hata yaptı, kitap basım aşamasına gelene kadar önce en az iki kişinin(özellikle editör'ün) elinden geçmiyor mu? İnsan bu kadar basit bir bilgiye vakıf iken "Cemal Bey, burada doğru yazdığınızdan emin misiniz?" dememiş midir? Ben olsam derim.
  8. Hz.Ali'nin halife yapılacağı iddiası ise ayrı bir iddia konusu. Bu konuda gene bir kaynak sunmamış. Ama tarih bize söyler ki Hz.Muhammed'in ölümünden sonra dört halife döneminde halifeler, ileri gelenlerin seçimleri ve mutabık olmaları ile seçilmiştir. Ondan sonra ise halifelik seçim düzeni değişikliğe uğramıştır. Hz. Ali makam delisi midir ki halife seçilmedi diye tavır yapacak, rahatsızlık duyacak? Hz. Ali'nin ilmi herkesçe bilinmektedir. İslam bilgini bir adamın, kalbi böyle şeylere karşı dayanıklıdır, merak etmesin yazar. Ayrıca Hz. Ebubekir'in herkesçe çok sevildiği, Hz.Muhammed'in en yakını olduğu, Sıddık lakabı verildiği ve yaşarken cennet ile müjdelenenlerden biri olduğu kesin olan bir insanın ilk halife olarak seçilmesi kadar doğal bir durum olamaz. Hz.Muhammed'in isteğine karşı çıkacak biri de değildir Hz.Ebubekir. Peygamber öyle demiş olsa idi o da ne olursa olsun Hz.Ali'yi halife yapardı. Ayrıca farz edelim ki Hz.Ali oldu olacaktı ama herkes Ebubekir dedi. Bence Hz.Ali hemen geri çekilir, "Ya Ebubekir sen halife ol." diyecek kadar nefsini ezmiş bir insandır. Zira benim gibi bir insan bile bunu yapacak karakterde ise Hz.Ali gibi büyük bir alim nasıl yapmaz? Ben Hz.Ali'ye kendime de bakarak böyle bir yakıştırma yapıyorum, siz ise kendinize bakıp aksi yönde yakıştırma yapabilirsiniz. Sonuçta kim ne derse desin tarih, değişmeden orada ve Allah her şeyi iyi biliyor.
  9. Tarihi kaynaklar (bir çok tarihçinin verdiği bilgi ile ki elimde bu kaynaklar bol bol var. Bir kısmını Türkler Niçin Müslüman Oldu? kitabının eleştirisinde yazdım.) Türklerin zorla İslamlaştırılmadığını aksine kendi inanç düzenlerine ve yaşamlarına uygun olduklarını gördükleri için kabul ettiğini yazar.
  10. Hz.Ömer ve Hz. Osman için yaptığı emevi temsilici iddiası da ilginçtir. Ne de olsa dört halife dönemi sonrasında Ebü Süfyan'ın oğlu tarafından kurulduğunu düşünürsek. Tipik bilmem ne bakışı işte.

SON OLARAK:
1- Yazar'ın verdiği bilgilerin hiçbir TARİHSEL KAYNAK NİTELİĞİ YOK! Kaynak diye sunduğu "Çin kaynağı şöyle der.", "Tarihçimiz Şu Şu şöyle demiştir." diyerek verdiği bir ya da iki cümlelik alıntıların üzerine yaptığı yorumlardan ibaret bir kitap var elimizde. Çoğunda o "alıntı üzerine yorum" dahi yapmamış, doğrudan kendini kaynak göstererek bilgiler vermiş. Kaynak gösterdiği tek şey ise ŞAMAN DUA/İLAHİLERİ diye sunduğu bölüm. Hepsine baksak bir ya da iki tane Ülgen ismine benzer put isimlerini görürüz ama bunun dışında her zaman Tengri ismini görüyoruz. Bu bilinenin aksine cins değil ÖZEL isimdir.

2- Benim kanaatim, yazarın amacının pek de iyi yönde olmadığı yönünde. Burada Türkler, özellikle Alevi Türkler, İslam ile bağı kopartılıp, Şaman inancına yanaştırılmaya amaçlanıyormuş gibi. Zaten Şaman-Alevi bağları kurulmuş sık sık. Bu son dönemlerde çok yaygın olan bir uğraş, maalesef. Neyse arzu eden şaman olabilir. Bir kayıp yaşamış olmayacağız. Bir insan İslam'a antipati duyup, Şama ve Alevilik benzermiş ben Şaman olayım, daha mantılı derse zaten öncesinde bile bizden değildi ki şimdi kayıp yaşamış olalım, değil mi? Gerçi yazarın şaman ve Alevilik arasında bağ kurmasını yalanlamıyorum. Şaman demeyelim ki eski Türk adetleri diyelim. İran Şii'leri de o şekilde bağ kurup, fazla hoş gözle bakmıyorlar. Ama bence kitabımız bir, peygamberimiz bir, Allah'ımız bir olup, ibadetlerimizi yaptıktan sonra, semah dönmeleri vs. aykırı vs. değil ki. Abes bile değil. Benim Anneannem namazında niyazında, haccında bir Müslüman Alevisi idi. Alevi seması dönmüşlüğü var mıdır bilmem, muhtemelen yapmıştır ama baştan aşağı bir inançlı Müslüman kadınıydı, şaman değil!

Ama Alevi ayağına yatıp Ateist olanlar, Aleviliği bir din kabul edenler var(Bknz: Hüseyin Aygün. Din demiştir.). BAZI(bunlara karşı çıkan dernekler yok mu sanıyorsunuz?) Alevi dernekleri de "Biz de namaz oruç yok." diyerek aslında Hüseyin Aygün'ü desteklemiştir. Aman bu emperyalist oyunlarına dikkat edelim. Halkımızı İslam ile olan bağını kopartıp, sapkın inançlara sokup, dağıtmak istiyorlar. Çünkü bizim, halkımızın, en büyük gücü İSLAM İNANCIMIZDAN gelmektedir.

Böyle yazarlara, siyasetçilere, gazetecilere imkan vermeyelim. Bunlar hep emperyalist uşaklığı yaparak, kendi çıkarları için, insanımıza zarar vermeyi göze alıyorlar. Baksanız neler var. Açılışta Marmaray yıkılsın diye dua eden var. Böyle bir şey olur mu ya!

Kitap önerisi: Elinizi sürmeyi bırakın, gözünüz ile bile dokunmayın derim. Yine de siz bilirsiniz.
Puan: 10/ Eksi (-) 10


Kitap Fiyatı: 15 (Şu yeni basımın.)

TARİHÇİLERDEN ŞAMANİZM VE KÖK-TENGRİ İNANCI HAKKINDA AÇIKLAMA
 

29 Ekim 2013 Salı | By: YeniAy M.

Karatay Diyeti- Kilo Vermenin ABC'si.

GEL GEL KİTAP HAKKINDA BİLGİ İÇERİĞİNİ OKU :D
 
Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay'yın yazdığı ilk diyet kitabı. Kendisini çok kez TV'lerde görmüşsünüz. Farklı bir bakış açısı var. Örneğin tereyağı yemenizi diyetiniz için zararlı görmemekte. Kalori hesabı yapmadan diyet uygulamamızı istemekte ve kuruyemiş yememizi tavsiye etmekte.

Kitabın girişinde "Kilo almak" ve "Kilo vermek" kavramını açıklıyor. Sonra ağzımıza attığımız bir lokma sonrası, bedenimizde olan tepkileri adeta kafamızda canlandırıyor. Bu şekilde yemek yediğimizde bedenimizde olanlar konusunda daha bilgili olarak, vücudumuzu biraz daha tanıyoruz.

Burada zayıflamanın ismi "Leptin Hormonu". Bize leptin hormonumuzu nasıl salgılatıp, onu lehimize kullanacağımızın kılavuzunu veriyor. Sonra ise düşük glesimik indeksli (kısacası şeker oranı düşük olan) besinlerin bedenimizdeki etkilerini anlatıyor. Ve bunların listesini veriyor. Karatay için diyet yaparken dikkat etmemiz gereken asıl nokta "Düşük Glesimik İndeksli" yemekler ile beslenmek. Bu sayede hem hızlı acıkmıyoruz hem de leptin hormonumuzun harekete geçmesi için yardımcı oluyoruz.

Hemen arkasından da bir haftalık yemek listesini bize-saati ile- sunuyor. Ayrıca Ramazan ayları için de bir yemek listesi var. Karatay'ın amacı, zayıflamamız için insülin ve leptin direncini kırmak. Bunun için neler yapmamız gerektiğini bize tek tek sıralıyor.

KISA ÖZET:

  1. Doğal besinler kullanmak(sağlığımız için olmazsa olmaz ama diyeti sekteye uğratmaz.).
  2. Şeker oranı yüksek yemek-içecek ve meyveleri kullanmamak(Kola, Muz gibi).
  3. Günde bir İNCE BEL çay bardağı kadar kuruyemiş yiyebilirsiniz.
  4. Tereyağı, zeytinyağı kullanabilirsiniz(yemek yapımında) ama aşırıya kaçmamak koşuluyla. Kısacası TRANS YAĞLAR haricindeki yağları kullanın.(Götür İskenderleri :D )
  5. Her gün sabah kahvaltısında mutlaka İKİ YUMURTA ile başlanacak. Yanında kuruyemiş, salatalık-domates vb. şeyler.
  6. Ekmek yasak (ama siz ben gibi yapın. Günde üç ince dilim ekmek yiyin.).
  7. Meyveleri gündüz yemek ama bir ya da bir buçuk porsiyonu geçmemek. Aşırısı kilo aldırır.
  8. İkinci maddede belli ama kafanıza yazmak için; pilav, makarna gibi yemekler yasak.
  9. Meyve suları yasak. Taze sıkmalar dahil. Kola dahil.
  10. Bol bol çay, kahve içebilirsiniz ama şekersiz ve kahve için TÜRK KAHVESİ tavsiyedir.
  11. Bal, reçel ve pekmez yok! (ahh ballll :(  )
  12. Tuzu azaltın ve rafine yerine kaya tuzu tavsiyedir.
  13. Her gün en az 2-2,5 litre su içilmeli(limonlu olursa daha iyi. Limon zayıflatır.)
  14. Her gün 40-45 dk yürüyüş.
  15. Yemeği en geç 20'de keseceksiniz. Sonra ise çay, kahve, ayran gibi şeyler içebilirsiniz ama yemek yok!
  16. Zeytinyağlı sarma-dolma gibi yemeklerde PİRİNÇ değil BULGUR PİLAVI kullanın.

Kitap hakkındaki genel görüşüm: Ekmek kısmı fena ya bu yüzden ben ekledim. Dukan yaptım ve zayıfladım ama ipin ucunu gene kaçırdım ve hali ile kilo aldım. Artık onu yapmak istemedim çok katıydı. Karatay iyidir! Tavsiyedir! :)

Kitap önerisi: Zayıflamak isteyenlere tavsiye ederim.

Puan: 10/10

Kitap Fiyatı: 12

Akif Bey- Piyes Kitabı

 
 
 
UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.
 

Piyesi sadece izlediniz mi? Bir de kitap olarak okumaya ne dersiniz?

Akif Bey, Namık Kemal'in Magos'a sürgünü sırasında yazdığı piyesidir. Piyesin kitaba basılmış halini görüyoruz.
 
Akif Bey bir gemi reisidir. Vatanına, milletine ve bayrağına düşkün şanlı atalarına layık olmak için uğraş veren şerefli bir askerdir. Sefer kararı çıkınca gemisine geri dönmek zorunda kalır ama ondan önce severek evlendiği karısına doyamadığı için de ayrılırken üzgündür. Sefer ya bu, kendisine bir şey olursa diye yaşadığı yerin ileri gelenlerinden bir tanıdığı olan Şahin Bey'e bir emanet verir.
 
Şahin Bey, emaneti alır almasına da gencin yaptığı evlilikten hiç memnun değildir. Aksine Akif için üzülmekte, kadına öfke bilemektedir. Zira karısı Dilruba hiç de Akif'in sandığı gibi namuslu, saf ve temiz bir kadın değildir. Tam manası ile servet avcısı bir kadındır. Akif gitmeden önce kendisine bir şey olursa babasının karısına sahip çıkmasını ister zira onun düşüncesine göre "Benden sonra kimseye varamaz. Hali nice olur sonra, babam yardım etmezse." der. Elbette Şahin Bey'de savaşa gidecektir ama yakınlarına tembih edeceğini söyler. Karısı hakkında uyarmak ister ama Akif Bey, öfkelenerek onu susturur.
 
Akif Bey karısı ile vedalaştıktan sonra Dilruba onun gidişini izler ama Akif'in sandığı kadar da üzgün ve endişeli değildir, gerçekten de! Hatta kocasının savaşa gittiği gün, Dilruba süslenir, püslenir düğüne gider.
 
Tam da Yunan İsyanı dönemidir. Sinop da yapılan deniz muharebesi kaybedilmiş, Süleyman Reis'in oğlu Akif Reis'in şehit düştüğü haberi ulaşmıştır. Emanetler babasına ulaştırılmış, Süleyman Reis de gelinini almak için İstanbul'a gelmiştir. Fakat o sırada yanlarında bulunan Esad isimli bir katip abayı Dilruba'ya yakmıştır. Dilruba'da kendine üçüncü koca adayını bulmuştur. Daha önce Akif Bey'e söylediği yalanın benzerini de ona söylemiştir. "Severek evlenmedim, mecbur kaldım." İddet süresi dolduğu için yeni kocasının nikahına da girmiştir. Gece de kutlaması vardır.  Süleyman Kaptan bunu öğrenince ve üstüne kadının hakaretlerine maruz kalınca geldiğine bin pişman olur.
 
Şahin BEY, Akif'in şehitliğinden şüphe etmektedir çünkü şahitlik eden iki adam güvenilmez kişilerdir. Yeni bir eş ile evlenebilmek için o adamları, yalancı şahit olarak Dilruba'nın tuttuğunu düşünmektedir ama içten içe de "İnşallah gerçekten de Şehit düşmüştür." der çünkü aksi ise bu durumu görüp her gün acı çeke çeke ölmesinden korkar.  
 
Şahin Bey, Akif'i uyardığı gibi Esad'ı da uyarır ama Akif'in tavrını aynen bu adamda bulur. Bunun üzerine o da susar, gene.  Ama Şahin Bey haklı çıkar. Akif ölmemiştir ve geri dönmüştür. Elbette evde kutlama vardır ama sebebini bilmez ama Şahin onu götürmek için uğraşır. Ama kimse ona gerçeği anlatamayınca babası gelir ve ona her şeyi anlatır. Beyninden vurulmuşa dönen Akif, ilk başta durumu kabullenmek istemez ama her şey gün gibi ortadadır. Esad durumundan elbette rahatsızdır. Zira sanki evli bir kadına göz dikmiş gibi bir durum içine girmiştir. Akif kadını talakla boşadığını söyler ve gitmek ister ama Esad kadının kendisini sevdiğini düşünerek, kendince yanlış anlamayı da düzeltmek için Dilruba'yı çağırıp, durumu aydınlatmak ister.
 
Akif zaman geçtikçe kadının geçmişte yaptıklarını duyar olur ve iyice kahrolur. Kadın bildiğiniz ortalık malıymış. Yine de içten içe kadına aşk beslemekten kendini alıkoyamaz. Ama bulunduğu acıya ve sebep olanlara dayanamaz ve evi basarak Dilruba'yı öldürmek için ateş eder. Fakat araya Esad girer ve vurulur. Can havliyle çektiği bıçağını Akif'e saplar. İkisi de olduğu yerde ölürken, kaçmaya çalışan Dilruba'nın önünün Süleyman Kaptan keser ve kadını öldürür.
 
Kitap hakkındaki genel görüşüm:  İlk defa bir piyes kitabı okudum. Hoşuma gitti. Namık Kemal'in okuduğum ilk eseri, ayrıca. Betimlemelerden uzak olsa da kafamda canlandırmayı başardım. Karakterlerin işlenişi, kurgu bence çok iyi. Eh, Namık Kemal bu. :)
 
Kitap önerisi: Tavsiye ederim.
Puan: 10/10

Kitap Fiyatı: 5
 

KARAKTERLER
 
AKİF BEY: Saf, temiz yürekli, karısına aşık ve şanlı bir deniz kaptanıdır. Her aşık gibi karısı hakkında kötü sözlere dayanamamaktadır ki bana göre işin özünde içten içe gerçek olduğunu bildiği için duymak istememekte ve herkesi susturup, kızmaktadır.
 
Şahin BEY: Çürüksu'nun ileri gelenlerindendir. Gerçekçi, aklıselim ve sadık bir dost. Arkadaşına karısının nasıl biri olduğunu anlatmaya çalışır ama nafile. Akif'in ona kızması ve susturmaya çalışması karşısında teslim olmasının sebebi olarak Akif'in dostluğunu kaybetmek istememesini görebiliriz.
 
Süleyman Kaptan: Akif'in babası. Kendisi de bir gemi reisidir. Oğlunun şehit olduğu haberini aldıktan sonra vasiyet üzerine kadına sahip çıkmak ister ama kadının şeytan yüzünü görür. Oğluna çok düşkün bir baba. Namusa ve şerefe düşkündür. Belli ki bu yüzden Akif'in Dilruba'yı öldürme girişimine ses çıkartmaz.
 
Dilruba: Ortalık malı dediğimiz, melek yüzlü şeytan bir kadın. Aşk'a inanmaz, sevgi diye bir şey yoktur onun için. Zeytinyağı gibi su üstüne çıkma konusunda usta. Aldatma üstadı. Akif'in tabiri ile ona "vekilharç" lazımdır. Aslında bu kadını bu hale iten sebepleri merak ettim.

28 Ekim 2013 Pazartesi | By: YeniAy M.

Seküler Bilimin Tanrıları (Rabbini Arayan Thomas 4)

 
UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.
 

Bir Müslüman ve Ateist'in Allah'ın varlığı ve Seküler Bilim Eleştirisi üzerine  tartışması.

 
Furkan AYDINER, ABD'de yaşayan bir Sosyal Bilimci. Üç yıldır tanıdığı, Tanrıtanımaz Thomas ile Allah ve varlığı üzerinde, sohbetler gerçekleştirmekte. Kendisi de bu sohbetlerini kitaba dökerek biz okuyucularına sunmaktadır. Bundan önce Thomas ile yaptığı müzakerelerden üç tane daha kitabı var. Bu üçlü kitabın, İnançlı-Tanrıtanımaz, her iki kesime de hitap etme özelliği var. Belki çoğumuz inancımızı karşı görüşle çok kez yüz yüze ya da internet ortamında tartışmışızdır. Fakat bu iki kişi, bizlerin tartışmadığı, hatta belki aklımıza bile gelmeyen konular üzerinde de tartışmalarını sürdürmekte. Özellikle bilimsel gelişmeler üzerinde. Kitap ayrıca Felsefe(özellikle din felsefesi ile ilgilenen) öğrencileri açısından da yararlı diye düşünüyorum. Çünkü iki karşıt görüşün felsefi tartışması bu.

Kitabın ana konusu; yazarımızın bilimsel verilerin, kendi seküler bakış açıları yorumlayarak bizlere sunan bilim dünyasının yaptığı yanlışa gene bilimsel veriler kullanarak cevap veriyor. Hem de bunu bir Tanrıtanımaz'a karşı yapıyor. Yani karşılıklı görüşmelerin oluştuğu bir kitap bu. Bir yandan seküler bilimin mantıksızlığını delilleri ile çürütmeye çalışan bir mümin, diğer yandan seküler bakış açısı ile bu argümanları çürütmeye çalışan bir imansız... Aslında Thomas öyle alelade bir Tanrıtanımaz değil. Gerçekten zeki, araştıran ve aklıselim biri ama yazarımızın tabiri ile "sekülerizm gözlerini bağladığı için, hakikatı göremiyor."

Kitap da çeşitli argümanlar konuşuluyor; Öncelikle "Üç ilahlı bilim" tanımı ile yazarımız seküler teslis tanımını yapıyor ve bunun üzerine tartışıyor. Hatta bu bölümde Kelime-i Şehadetin öyle bir açıklamasını yapıyor ki siz bile "Daha önce hiç farkında değildim, böyle yaptığımın!" diyeceksiniz. :)

Sonraki bölümlerde bilimle Tanrı'yı aramak, kainatı okumak gibi çeşitli konular üzerinde tartışmaları var ama bence en dikkat çekici bölümü 11.bölüm olan ve hemen hemen herkesin karşılaştığı bir argüman; Kötü sorunu ve Tanrı. "Tanrı varsa eğer neden bunca kötülüğe izin veriyor? Varsa vermez, demek Tanrı yok. " argümanını daha önce duymuşsunuzdur. Yazarımız burada Thomas'a çok da doyurucu bilgiler vermekte.

Sonraki bölümlerinde de yazarımızın zamanında bir iddiası üzerine yapılan bir tartışma ile karşılaşıyoruz. "Sentetik Hücre" yapılması, Thomas için Faruk'un ateist olması için yeterli bir kanıt olmak zorundadır.

En son bölümde ise Hawkings'in son kitabındaki (Büyük Tasarım) argümanlar üzerine yorum-tartışma ile karşılaşıyoruz. Yorum-tartışma dedim çünkü Thomas kitabı içerik olarak duymuşluğu olsa da okumamış. Bu yüzden daha çok yazarın yorumları üzerine bir fikir tartışması olmuş.

Konulara girmek, konuşmaları yazmak istemedim çünkü bu farklı bir tarzda yazılmış bir kitap ve yazmaya başlarsak bir bakmışız kitabın bir çok kısmını yazmış oluruz. Bu yüzden içerik hakkında fikir edinebileceğiniz kadar bir şeyler yazmaya çalıştım.

Kitap hakkındaki genel görüşüm: Yıllardır İnançlı-Ateist tartışmaları yapılır. Hatta eminim hepimiz bir nebze olsun karşıt inanla tartışmışızdır. Fakat iki bilim insanının tartışmalarını, boyutlarını hiç görmemiştim. Bizim daha da üstümüzde bir bilgi tartışması ve felsefi boyuta girmişler. Ayrıca ikisinin de son derece entelektüel bilgiye sahip kişiler olduğunu görünce bence ikisinin tartışmasını izlemekten hoşlanacak, kendiniz nezdinde öğrendiğiniz şeyler olacak.

Ama benim kitap hakkında rahatsız olduğum bir nokta var. Said Nursi'nin bazı sözlerini paylaşmış ama bunu yaparken dönemin dilini aynen aktarmış. Bizim için yalın olmayan bir Türkçe olduğu için de yazılanları anlamak zor. Bildiğiniz Osmanlıca. Sözlük de yok. Gerçi olsa da benim için değişmezdi. Ben, Said Nursi aktarıcılarının ve Nurcuların, yazılanları, bıkmaz tükenmez bilmez bir şekilde inatla Osmanlıca yazmasına anlam veremiyorum. Belki "Osmanlıca öğrenmenize teşvik ediyoruz." diye düşünüyorlar ya da benzer bir amaç vardır ama bir noktadan sonra bu teşvik değil, zorlama olur ki kimse zorlanmaktan hoşlanmaz. Bir Nurcu arkadaşımla da tartışmıştım bu konuyu. Açıkçası uzun uzun tartıştıktan sonra bana bir nebze dahi hak verdi. Zaten kendisi de Osmanlıca bilmediği için sürekli sözlüğe bakarak okumaya çalışıyormuş. Sonuç; kitabın özüne ve öğretisine zarardan başka bir şey değil.

Yani düşünün Thomas bunu kendi dili ile gayet net algıladı ama ben anlamıyorum çünkü adamların Osmanlıca aktarma geleneği inatla devam etmekte. Ellerinde olsa Eski İngilizce-Almanca-Rusça şeklinde yazacaklar diğer ülkelere de. Yani bir noktadan sonra Nursi'nin tüm alıntılarını geçtim gitti, okumadım bile. Kitabın tek eksi noktası budur. Sinir bozucu.

Yazara tavsiyem: Siz hata gibi görmeseniz de bu hatayı tekrar etmeyin.

Kitap önerisi: Tavsiye ederim.

Puan: 10/8 (Anlamadığım kısımlar için 1, bu geleneği inatla devam ettirip sinirimi bozdukları için de 1 puan indiriyorum. Kusuruma bakmasınlar. Bu olmasa kitap 10 numaralık.)

Kitap Fiyatı: 13-14


DİPÇE: Müslüman-Ateist tartışmalarınız için bu kitabı "kılavuz" edinmek arzusunda iseniz, bu kitaptan önce, yazarımızın Rabbini Arayan Thomas isimli diğer üç kitabını almanızı tavsiye etmem gerek. Bu kitap, seri bir kitabın dördüncüsü niteliğini taşıyor. ;)
27 Ekim 2013 Pazar | By: YeniAy M.

Star Wars-Bölüm 3- Sith'in İntikamı

 
UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.
 

Jedi'ların düşüşü, Sith'in yükselişi


Klon Savaşları'nın başlangıcından bu yana üç yıl geçmiştir. Anakin artık bir Jedi Şövalyesi olmuştur. Yüzünde ise savaş sırasından kalma bir yara vardır. Şansöyle Palpatine kaçırılmıştır ve Grevious(android asker) jedi'ları gemisinde yakalar ama dooku anakin tarafından öldürülür, grevious kaçar ve dooku'nun ölümü ile droid ordusunun başı olmuştur.

Anakin, Padmé ile olan evliliği halen gizli bir şekilde devam etse de Padmé ile bir ilişkisi olduğunu öğretmeni Obi Wan Kenobi farkındadır ama ses etmez. Öyle ki Padmé ile Anakin'in son zamanlardaki karanlık ruh halini konuşmak için buluşur. Çünkü onu sevmektedir ve kardeşi gibi sevdiği genç için en iyisini istemektedir. Ama Palpatine'in de etkisi ile konuşmasını yanlış anlar. Dahası Anakin aynı annesinde olduğu gibi, Padmé'nin ölümünü görmektedir ve bu onu daha da kötü bir ruh haline sokarken, Yoda'nın nasihatları onu iyice Palpatine'e iter. Ama iyi bir haber de vardır; Padmé hamiledir.

Anakin, palpatine'in ataması ile jedi konseyi içerisinde onun temsilcisi olur ama konsey bundan memnun değildir dahası üstat unvanı verilmemesini Anakin'de hakaret kabul eder ve jedi'ların ona güvenmediğini söyler ki palpatine sağ olsun. Obi Wan Grevious'un yerini öğrenir ve peşinden gider. Palpatine maul'un intikamını almak niyetindedir. Anakin ise Palpatine'in sith lordu olduğunu öğrenir ve bunu şu an tapınakta kalan en yetkili jedi üstadı windu'ya söyler. Windu birkaç jedi ile adamı tutuklamaya gider ama windu hariç hepsi öldürülür. Tam windu palpatine'i öldürecekken Anakin ona engel olur ve kolunu keser. O anda Palpatine adamı öldürür ve Anakin sith olarak klon birlikleriyle tapınağa saldırır ve hepsini öldürür. Aynı anda tüm klon birlikleri de jedilara saldırmaya başlamıştır.

Kaçmaya başaranlar arasında Yoda ve Obi Wan'da vardır ve Bail Organa onları gemisine alarak korumaya alır. Corucant'a dönen Jedi'lar senato toplanmışken tapınağa girerler ve sinyal alan tüm jedilara bir uyarı yollarlar; uzak durun ve saklanın! Katliamın arkasındaki kişinin Anakin olduğunu ve sith olduğunu öğrenince Obi Wan yıkılır ve onu bulmak için Padmé'nin yanına gider ama Padmé gerçekleri kabul etmeyerek nereye gittiğini söylemez. Obi Wan kızın hamile olduğunu fark eder ve babanın Anakin olduğunu anlaması onun için zor olmaz.

Padmé Anakin ile görüşmek için tek başına Mustafar'a gitse de yalnız değildir. Obi Wan gemiye gizlice girer. Vader ayrılıklı liderlerini öldürmüş ve savaşı sonlandırmış. İmparatorluk ilan edilmiş ve Palpatine kendini imparator olarak adlandırmıştır. Yoda onunla dövüşür ama yenik düşerek kaçmaya mecbur bırakılır. Anakin, Obi Wan'ı kendisini öldürmesi için getirdiğini düşünerek Padmé'yi boğar ve obi wan ile savaşır ama yenilerek kol ve bacakları obi tarafından kesilir ve yanarken ölüme terk edilir.

Padmé'yi Yoda ile buluşacağı mekana götürerek sağlık ekiplerine teslim eder ve padme çocuklarını doğururken ölür. Luke obi wan tarafından Tatooine'e üvey amcası Owen'ın yanına götürülürken, Leia Organa tarafından evlat edinilir. Vader hayattadır ama özel bir ünite içinde yaşamaya mahkumdur. Qui Gon ise güç ile bir olmuş bir halde geri döner ve Yoda ile Obi Wan bunu yapmayı öğreteceğini söyler. Bundan sonra ise imparatorun yok olması ve Jedi'ları geri dönüşü için en az 20 yıl geçmek zorunda kalacaktır.

Kitap hakkındaki genel görüşüm: Anakin'in karanlığa geçme gelişimi, filmde olduğu gibi kitapta da zayıf bir kurgu olarak karşıma çıktı. Son derece saçma bir gelişim göstermişler. Oldu bittiye gelmiş gibi.

Kitap önerisi: Almak gerek.

Puan: 10/9

Kitap Fiyatı: 16 (Yükseldi, yükseldi :D )


Star Wars- Bölüm 2- Klonların Saldırısı

 
UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.
 

Jedi'lar için geri sayım, klon savaşları ile başladı!

 
Naboo savaşının ardından 10 yıl geçmiştir. Anakin artık 19 yaşında genç ve güçlü bir Padawan öğrencisidir. Padmé ise bir senatör. Ayrıkçılar isminde bir topluluk Cumhuriyet'e karşı harekete geçmiş, onu parçalamaya çalışmaktadır. Görünürde sadece siyasi hareket gibi görünse de işin daha da kızışacağı ortadadır. Bu yüzden cumhuriyet senatosunda bir lobi, cumhuriyet ordusu kurulması taraftarıdır. Bunun oylaması için padmé başkente döner ama suikast girişimden zar zor kurtulur. Padmé ordu karşıtlarının lideridir. Palpatine'in(şimdi başkandır) tavsiyesi üzerine iki jedi koruma hizmetine verilir. Eski iki dost; Obi Wan Kenobi ve Anakin Skywalker.

Anakin kızımızı unutamamıştır ve hareketlerinden anladığımız kadarı çoktan abayı yakmışta biz çocukluğuna vermişiz. (anlıyorum seni Anakin, inan bana. Senle tek ortak noktamız bu!) İkinci bir suikast girişiminin ardında geride bir iz kalır. Anakin Padmé'yi gezegenine gizlice götürürken, Obi Wan'da suikastçıyı bulmak için, izin onu götürdüğü yere, Kamino gezegenine gider. Ama her şey göründüğünden daha derin olaylara gebedir. Burada Cumhuriyet için hazırlanan bir Klon Ordusu olduğunu öğrenir. Siparişi verende, 10 yıl önce öldürülen bir Jedi üstadıdır; Sifo Dias.

Klonlar için genetik kaynak ise Jango Fett isminde bir kelle avcısıdır. Yanında da 10 yaşında, Boba ismini verdiği kendi genetik ama müdahil edilmemiş bir kopyası vardır. Obi Wan suikastçının Jango olduğunu anlar ve onunla yaptığı küçük bir çatışmadan sonra onu Geonosis gezegenine kadar takip eder. Ayrılıkçılar bir ordu kurmuştur ve başında da Obi Wan'ın üstadı Qui Gon'un öğretmeni Kont Dooku vardır. Bunu konseye haber verdikten sonra yakalanır.

Anakin naboo'da iken aylardır gördüğü rüyalardan artık bunalır ve Tatooine'e annesini bulmak için Padmé ile gider. Ama annesini bulduğunda onun Tusken'lar tarafından kaçırılıp işkence edildiğini görür. Sonra da annesi kollarında ölür. Bunun üzerine öfkeye kapılan Anakin, tüm tuskenları öldürür. Annesini gömdükten sonra Obi Wan'ın yakalandığını öğrenir ve Padmé ile onu kurtarmaya giderler ama ikisi de yakalanır. Üçü de idam edilirken 200 Jedi onları kurtarmaya gelir. Tam her şey bitmişti ki Yoda klon ordusu ile onları kurtarır ve Klon Savaşları da başlamış olur. Bu, ayrıca Jedi düzeni için de geri sayım demektir.

Kitap hakkındaki genel görüşüm: Anakin ve Padmé ilişkisinin gelişimini izlemek, insana pembe dizi havası verdiriyor. Star Wars'un rengini düşünürsek uzak tutulması gerekilen bir şey. :) Ama bu kitapta, filmlerin kesilmiş sahnelerinde bile olmayan sahneleri görüyoruz. :)

Kitap önerisi: Seri başladı bir kere, almamak olmaz. :D

Puan: 10/10

Kitap Fiyatı: 10 (Git gide yükseliyor sanki. :D )


 
KARAKTERLER
 
 
Kont Dooku. Şimdilik, Yoda tarafından yetiştirildiğini bildiğimiz eski bir Jedi Üstadı. Ayrıca Qui Gon Jinn'in de öğretmenidir. Qui Gon'un ölümünden sonra artık inancı zayıfladığı Jedi Düzenine sırtını döndü ve kayıp 20'lerden biri olarak ailesine döndü; Kont unvanını aldı. Ama çok geçmeden Darth Sidious'un yeni çırağı oldu ve Darth Tyranus ismini alsa da çoğunlukla Dooku ismini kullanmıştır zira Sith olduğunu herkes gizlemek istemiştir. Klon savaşlarında ayrılıkçıların liderliğini yaptı ve sonunda Anakin tarafından öldürüldü.
 
 
Nute Gunray. Ticaret Federasyonu'un başındaki korkak adam. Droid ordusu ondan sorulur. Adam da para gani, ne de olsa. Sidious'un kuklasıdır. Naboo savaşının baş oyuncularından. Savaşın sonunda başkan palpatine olduğu için suçlanmalardan aklanarak çıkmayı başarmıştır. Klon savaşları süresince ayrılıkçı liderleri arasında bulundu ve Vader tarafından öldürüldü.
 

 
Jango Fett. Boba Fett'in babası ve genetik ikizi. Çok ünlü bir kelle avcısıdır. Klon ordusunun genetik kaynağı olması için Dooku tarafından kiralanmış ve ödeme dışında genetiği bozulmamış bir klon istemiştir(boba). Klon Savaşları başında Mace Windu tarafından öldürülmüştür.

Star Wars - Bölüm 1 - Gizli Tehlike

 
UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.
 

Efsanenin başlangıcına tanık olacaksınız!

 

Efsane filmin kitaplaştırılmış hali. Öyle ki insana kitaptan filme uyarlanmış havası veriyorlar. :D Kronoloji de ilk bölüm ama filmlerin sıralanışında dördüncü film olan Gizli Tehlike, Anakin Skywalker'ın Jedi Düzenine katılmadan önceki günlerini ve Sith'in ilk kez kendini Jedi'lara gösterişi konu alıyor.

Efsanevi Jedi Üstadı Obi Wan Kenobi, bu kitapta 25 yaşında bir Padawan. Üstadı Qui Gon Jinn ile birlikte, Ticaret Federasyonunun kuşatması altındaki Naboo gezegeni müzakereleri için kuşatmaya gidişiyle başlıyor her şey. Görüşme talebini kabul eden Naib Gungay bizim Jedi'ları bekletirken, Darth Sidious'un emri ile onları öldürmeye çalışır ama başaramaz. Hatta neredeyse kendileri yakalanma tehlikesine girerler ama ters giden bazı durumlar sonucu Jedi'lar Naboo gezegenine kaçmak zorunda kalır. Hepinizin bildiği gibi burada Jar Jar Binks ve Gungan halkı ile tanışırlar ve onların verdikleri aracı alarak Naboo'nun başkenti Theed şehrine vararak işgal altındaki Kraliçe ve maiyetini kurtararak Cumhuriyet'in başkenti Corucant'a götürmek için yola çıkarlar Fakat kaçış sırasında gemi hasar alır onları kurtaran R2D2 isminde bir drod ama uzağa gidemeyeceklerdir Tatooine isminde, Cumhuriyet'in ve federasyonun etkisi dışındaki bir gezegene inerler. Burası bir çöl gezegenidir ve Hutt'lar denen bir ırk tarafından yönetilmektedir. Ayrıca suçluların da uğrak yeridir.

Elbette kitabın girişinde ve sonraki sayfalarında Anakin'in, Jedi'lar ile tanışmadan önceki bazı anılarına da şahit oluyoruz. Anakin kaderin cilvesi ile Qui Gon ve ileride eşi olacak Padmé ile tanışır. Padmé herkese Kraliçe Amidala'nın nedimesi olarak kendini tanıtsa da gerçek nedime Kraliçe rol oynayan Sabé isimli kızdır. Elbette bu sır çok sonra, Padmé gezegenine döndüğü zaman ortaya çıkacaktır. Qui Gon Jinn Anakin'den etkilenir ve gücün onun etrafında bu denli yoğun olmasından şüphelenerek test yapar. Anakin, bir jedi destanında anlatılan"Seçilmiş Kişi"dir. Bu da onun, bozulan güce denge getirecek kişi olduğunu gösterir. Ama bir sorun vardır. Anakin köledir. Sahibi Watto ile yaptığı kumar anlaşması sonucu watto onu serbest bırakır ve Anakin artık Jedi olmak için Qui Gon Jinn ve Obi Wan Kenobi ile birlikte gidecektir.

Ama başka sorunlar vardır. Tatooine'de Darth Maul isimli bir Sith Lordu, Qui Gon'a saldırır. 1000 yıl sonra ilk kez Sith gören Jedi'lar şaşkın bir şekilde başkente dönerler ve Jedi Konsey'ine durumu anlatırlar. Bu sırada Kraliçe Amidala, Naboo senatörü Palpatine'in kışkırtması ile Başkab Valarum için güvensizlik oylaması ister. Böylece yeni bir başkan seçilecektir ve Naboo işgali konusunda onlara yardımcı olacaktır. Fakat Amidala böyle bir durumun olmayacağını, bürokrasinin son derece hantallaştığını fark eder ve savaşıp, gezegeninin kurtarmak için geri dönmek ister. Bir tertibi de vardır. Jedi'lar ve Anakin ile geri dönen Amidala, Jar Jar'ın da yardımı ile Boss Nass ile görüşür ve Gungan halkının da desteğini alarak Federasyon ile savaşmaya başlar.

Ama Sith Maul gezegene gelmiş ve Jedi'lara saldırmıştır. Padmé Naib'in kaçmasını engellemek için onu yakalamaya çalışır. Anakin ise droid kontrol gemisini yok etmek için bir savaş gemisine atlar ve uzay savaşına katılır. Savaşın sonunda ise kontrol gemisi yok edilir, Naib yakalanır, Maul Obi Wan tarafından öldürülür. Fakat bu sırada Qui Gon Jinn Sith tarafından öldürülmüştür. Öğrencisinden son isteği ise Anakin'in eğitmesidir. Çünkü o, seçilmiş kişidir.

Jedi Konsey'i Naboo'ya gelir ve Jedi'ın cenazesine ve Naboo kutlamalara katılır. Obi Wan 1000 yıl sonra ilk Sith öldüren kişi olduğu için sınava tabi olmadan Jedi Şövalyesi yapılır. Anakin'de onun öğrencisi olur. Anakin önündeki 10 yıl boyunca da Padmé'yi bir daha görmeyecektir.

Kitap hakkındaki genel görüşüm: Filmde görünmeyen, kesilmiş olan sahneleri görmek adına harika bir kaynak. Ayrıca ben karakterlerin aklından geçenleri okumayı her daim çok sevmişimdir. İlk Star Wars kitabım. Canımmmmmmmmmmm :)

Kitap önerisi: Star Wars hayranı için önemli bir kitap.

Puan: 10/10

Kitap Fiyatı: 3 (he en ucuz star wars kitabı. Gene kazık yedim. Eski parayla 3.250.000'e aldım.25 kuruşu hafife almayın.  Eksik olsun ekmek vermezler size. :D )


 
KARAKTERLER

 
Qui Gon Jinn. Dooku'nun öğrencisi, Obi Wan'ın öğretmeni, Anakin'i bulan kişi. Naboo savaşında kraliçeyi koruyan kişilerden biridir. Maul tarafından öldürüldü ama güç ile birleşmeyi başararak, bedensel olarak olmasa da ruhsal olarak varlığını barındırmayı başardı ve bunu yıllar sonra, yoda ve obi wan ile iletişime geçerek onlara öğretti.
 
 
 
Padmé Naberie Amidala. Naboo'ya 14 yaşında Kraliçe olunca Amidala ismini aldı. İdealist ve dürüst bir politikacı olarak ün yaptı. Halkı onu o kadar sevdi ki iki dönemi tamamlamasına rağmen yasaları değiştirip onun yeniden Kraliçe olmasını istedi fakat Amidala kabul etmedi. Yerine geçen yeni kraliçe ise onun senatör olmasını teklif edince Naboo'ya Senatör olarak hizmete başladı. Naboo savaşından 10 yıl sonra Anakin ile yeniden karşılaştı ve aşık oldu. Onunla evlendi ve ikisi de evliliklerini gizli tuttular. Çünkü Jedi'ların evlenmesi yasaktı. Ayrıca Naboo yasaları gereği yönetici ve senatörlerin de evlenmeleri yasaktı. Klon savaşlarının sonucunda kocasının dönüştüğü şeyi görmeye dayanamadı ve ikiz çocukları Luke ile Leia'yı doğurduktan sonra öldü. Cumhuriyeti ele geçiren Palpatine(sidious) onu öldürenin Jedi'lar olduğu haberini yaydı. Kimse padmé'nin ölen çocuklarının kimsen olduğunu, ilişkisini vs. araştırmadı zira gelenekler bunu gerektiriyordu.
 
 
 
Darth Maul. Zabrak ırkından bir Sith lordu. Darh Sidious'un bilinen ilk öğrencisi. Gerçek ismi Khameir Sarin idi ama Sidisous tarafından bulunup yetiştirildikten sonra Maul ismini aldı. Dövmeleri özel olarak işlendi. Naboo savaşında Qui Gon Jinn'i öldürmüş ama Obi Wan Kenobi tarafından yenilgiye uğratılarak, öldürülmüştür. (Sonraki animasyon vb. şeylerdeki geri dönüşünü boş verin. Adam öldü. Lucas saçmaladı.)
 
 
Palpatine. Barışçıl bir gezegen olan Naboo'da doğdu. Sith adı Darth Sidious. Darth Plaugeis tarafından yetiştirilir ve o hala hayatta iken Maul'un gizlice yetiştirir. Hocasını uykusunda öldürür. Tertibinin ilk aşaması olarak Naboo senatörü, daha sonra ise Naboo savaşından yararlanarak Cumhuriyet'e Başkan olmuştur. Klon savaşını, gizlice, başlatmış ve Jedi'ları yok edip, Anakin'in kendi tarafına çekmek için sabırla beklemiştir. Her şeyin sonunda istediğini elde edip, kendini İmparator ilan etmiş, Jedi'ları yok etmiş ve Anakin'in Vader ismi ile çırağı olarak almıştır(elbette Maul sonrasındaki çırağı Dooku Anakin tarafından öldürülmüştür.). 20 yıl sonra Vader tarafından öldürüldü ve güce denge geldi.
 


Bir Kereden Çok Şey Olur (Uyuşturucu Sorunu Üzerine)


UYUŞTURUCUNUN TOPLUMA VE KİŞİYE OLAN OLUMSUZ ETKİSİNE TANIK OLACAK VE ETKİSİNDEN KURTULAMAYACAKSINIZ!


Kitabımızın yazarı, İsa ALTUN isminde, halen etkin görev yapan bir polis memuru. Narkotik de çalışan, 15 yıl boyunca gençleri uyuşturucudan uzak tutmak için uğraş vermiştir. Bu kitabı da Mehmet isimli, aşırı dozdan hayatını kaybetmiş, bir bağımlının " Ne olur gençleri bu zehirden kurtarın." sözünü vasiyet kabul ederek yazmıştır.

Kitabın ilk bölümünde İsa Altun, bizlere uyuşturucunun tarihte kullanım yerini anlatıyor. Görüyoruz ki afyon gibi maddeler, ağrı kestiği için "sağlık" alanında kullanılmıştır. Fakat ciddi mana da toplumu etkileyen, insanı yoldan çıkartmaya başlamasını İran'da Hasan Sabbah tarafından kurulan Haşhaşiler ile birlikte olduğunu anlatıyor. Uyuşturucu ve kadınların olduğu sahte bir cennet kuran Sabbah, fedailerini bu şekilde denetliyor, istediğini yaptırıyordu ki bunun Selçuklu tarihinde en önemli sonucu Selçuklu Veziriazamı Nizamumülk'ün öldürülmesidir. Daha sonra ise Hindistan,'da uzakasya gibi bölgelere, siyasi amaçla, toplumların çökertilmesi için soğuk savaş silahı olarak da kullanıldığın ekliyor. Hatta itilaf devletleri gemilerle alkol ve uyuşturucu getirmişler, insanlarımız üzerinde zamanında Hindistan gibi kullanılmak istenmiştir. İstanbul'da eroin fabrikası kurulup "nezle ilacı" diye satılmış. YeşilAy'da Said Nursi, Hekim Mazhar Osman ve Şeyhülİslam İbrahim Efendi gibi önemli şahıslarca, bunlara karşı mücadele amacı ile kurulmuş(ki ben bunu bilmiyordum. Ne garip tarih. Kimse bize okullarda bunları anlatmıyor. Bence tarih derslerine muhakkak eklenmeli bu uyuşturucunun kullanımı hele ki kurtuluş savaşı dönemlerinde).

Görüyorsunuz ki "uyuşturucu" maddelerin (buna alkol de girmekte) siyasi amaçlarla bir toplumu çökertmek için nasıl kullanıldığını görüyoruz. Bu maddeler bu denli korkunç bir silaha dönüşebilmekte. Dahası toplumsal çökermeye sebebiyet vermektedir. Bundandır ki dünya, uyuşturucu ile savaşmaktadır. Tarihi gelişimi açısında kitabın bu ilk bölümü muazzam derecede özel ve güzel bir bölüm.


Kitabın ikinci bölümü ise "Kod Adı: Beyaz Ölüm" şeklinde. Bizlere, gençlerin uyuşturucu kullanmasına yönelik sosyolojik ve psikolojik bir bakış açısı sunmuş. Örneğin; kişinin aile yapısı, arkadaş topluluğu ve medya gibi birtakım etmenlerin de kişilerin madde kullanımına(buna muhakkak sigara dahil) önemli etkiler arasında olduğunu belirtmektedir. Aile yapısı bozuk olan ve kendine yer edinmek isteyen, özellikle ergen gençler,  gençlerimizin katıldıkları arkadaş toplulukları "madde bağımlısı" gibi özellikler taşıyorsa çocuğunuz da muhakkak ki o topluluğa girmek için madde kullanmaya başlayacak ve böylece uyuşturucu bağımlısı olacaktır. (Sigara muhakkak ki bu uyuşturucuların en masum görüneni ama madde kullanım etkisinin dışında onu bu maddeyi kullanmaya ve o arkadaş topluluğuna girme arzusuna neden olan etken daha önemli. Eğer çocuğunuz böyle bir şey yapmışsa bilin ki ailesi tarafından sevilmediğini, önemsenmediğini, takdir edilmediğini ve dışlandığını düşünüyordur. Sizden göremediği sevgi ve ilgiyi, yeni ailesi kabul ettiği arkadaş topluluğundan almaya çalışacaktır.)

Bölümün devamında uyuşturuculardan bazıları tanıtılmış ve bu uyuşturucuların FİZYOLOJİK BELİRTİLERİ, etkileri ve kullananların BELİRTİLERİ aileler için kılavuz niteliğinde bizlere sunulmuş.  Sonrasında ise 12-13 yaşlarında sigara ile başlayan madde kullanımının daha sonraki yaşlarda alkol kullanımına başlaması ile devam ettiğini, diğer maddelerinde arkasında gelebildiğini söylemiş.

Madde kullanan gençlerin psikolojik özellikleri de sıralanmış. Örneğin bazıları şunlar; kullandığı sıralarda aşırı neşelilik ve hareketlilik. otokontrol sisteminde zayıflık, sorumluluk alamamak, pişmanlık hissinin olmaması, cinsel sapmalar gibi.

Kullanıma devam ettikçe de şu belirtiler görünmeye başlanıyor: Yorgunluk, odaklanamama, unutkanlık, depresyon, bilinç bulanıklığı gibi çeşitli belirtiler var.

Yazarımız, ailelerin, çocuklarının ileride Sigara, Alkol ve diğer madde kullanımından uzak tutabilmesi için yapmaları gerekenleri de tek tek sıralıyor ki tüm aileleri bunları bir kenara yazıp, uygulamaya başlasalar iyi olacak. Özellikle maddelerin ne denli olumsuz, kötü ve zararlı olduğu konusunda bilinçlendirmeyi, öğrenme aşamalarına gelir gelmez başlayın.

Kitabın üçüncü bölümünde ise "Beyaz Tehlikenin Düşündürdükleri" denerek bizlere madde kullananların neler düşündüğünü, neler yaptığını ve nasıl bir ruh halinde olduklarını sunan hayat hikayeleri sunuyor. Böylece onların düşünce yapılarını az biraz da olsa anlayabiliyoruz.

Kitabın son bölümünde ise "Uyuşturucu Faciası" ismi ile madde bağımlılığında hayatlarını kaybetmiş insanların ve düştükleri durumların gazete küpürlerini görüyoruz. Elbette hepsi ölmüş değil. Uyuşturucudan organlarını kaybeden, hapse düşene kadar çeşitli hayat hikayeleri var.

Kitap hakkındaki genel görüşüm: Kitabı elime aldığımda bu denli insanı doyuran ve etkileyen bir kitap olacağına şans vermemiştim. Fakat ilk sayfalardan gördüm ki kitap bizlere madde dünyasının bir yüzünü göstermekte ve resmen bizi içine almakta. Ayrıca ,en önemlisi, en başta aileleri bilinçlendirme üzerine kurulmuş. Çünkü biliyoruz ki aileler bilinçlenmez ise çocukları konusunda artık çok geç olabilir.
 
Bu yüzden size tavsiyem, aileler bu kitabı okusunlar ve sonra da çocuklarına okutsunlar. Madde bağımlılığından çocuklarımızı korumak zorundayız!
 
 
Kitap önerisi: Şiddetle almanız gerektiğini söylüyorum! O denli yani!

Puan: 10/10

Kitap Fiyatı: 15 (Elimdeki kitap bizzat yazar tarafından babama verildi. Galiba kitap, eklemeler yapılıp yeniden basılmış. Bilginize. Yeni basımın ismi: Kod Adı Beyaz Ölüm)


 
Gazete Küpürlerinden Bazı Görüntüler
 
 
 



26 Ekim 2013 Cumartesi | By: YeniAy M.

Taht Oyunları / The Game of Thrones


UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.
 

Taht Oyunları ile Westeron topraklarına yolculuğa çıkmaya hazır mısınız? İhanet, hırs, siyaset ve ejderhalarla daha fazlası bu kitapta!


Taht Oyunları, uzun soluklu bir kitap serisidir. Bu 1.cilt ve hepinizin bildiği gibi bu serinin bir de dizisi var.

Kitabın konusunu özetleyecek olursak eğer; bambaşka bir dünyada, Westeros denen topraklarda, 7 soylu ailenin tüm Westeros'a hükmetme çabasını anlatıyor. Kimisi gücünü korumaya çalışırken, kimisi de o gücü ele geçirmek için elinden geleni ardına koymayacaktır.

Kitap Gece Nöbetçileri denen, eskiden asil ve soylu görünen, şimdi ise bir avuç işe yaramaz insanlardan oluşan özel bir topluluğun avı ile başlıyor. Gece Nöbetçileri, Westeros2un Kuzeyinde buzdan bir kale kurmuştur zamanında ve onların görevleri eski düşmanlarına geçit vermemektir; Ak Gezginler. Elbette onlarla savaş o kadar eski zamanlarda olmuştur ki artık onların varlığına efsane olarak bakılmaktadır. Yine de Gece Nöbetçileri hala etkindir ve Kuzey'de yaşayıp, Westeron'ı işgal etmek isteyen yabanlara karşı savaş vermektedir. Kitabın girişinde de bunların bir avını görmekteyiz ama işin özünden Ak Gezginlerin yeniden ortaya çıkmaya başladığının sinyalini veren bir avdır.

Eddard(Ned) Stark, kuzey topraklarında Kışyarında hüküm süren bir Lord'dur. Demir Tahtın sahibi, yani tüm Westeros'un kralı olan Robert Barethorn'un en iyi arkadaşıdır. Ayrıca, zamanında neredeyse enişte-kayınço olacaklardı. Barethorn bu yakınlaşmayı unutmamış olacak ki yıllar sonra ailesi ile birlikte Kuzey'e dostunun yanına gelir. İki niyeti vardır; Ned'e sağ kolu olmasını teklif etmek ve en büyük kızını, en büyük oğlu ile evlendirerek akrabalık bağı kurmak. Ned'in en küçük oğullarından Bran, kralın ziyareti sırasında Kraliçe Cercei ve ikizi Jaime'nin yasak bir ilişki yaşadığını görür ve Jaime tarafından aşağı atılarak felce uğrar ama uyandığında hiçbir şey hatırlamamaktadır.

Ned, iki kızını da yanına alarak Güney'e Kral'ın Şehri'ne gider ve Kral'ın sağ kolu olarak görevine başlar ama zaman içerisinde eski Kral Naib'inin sırlı ölümünün bir cinayet olduğunu, katillerinin de Cercei ve Jaime olduğunu, bunun nedeninin de ikisi arasında bir ilişki olup, sahip oldukları tüm çocukların ikisinden olduğunu öğrenmesi ile aydınlanır. Elbette çocuklara acıyan Ned, Cercei'ye durumu bildiğini ve bir an önce çocuklarını alıp toprakları terk etmesini söyler ama Kral avda yaralanıp ölünce işler değişir. İhanet ile suçlanan Ned Stark idam edilir ve gerçek Taht Savaşları başlar.

Robert'ın ölümü, tabiri caiz ise, öküz öldü ortaklık bitti mantığıyla Westeros topraklarını birbirine katar. Durumu öğrenen Robert'ın iki kardeşi de kendini kral ilan eder ve kanıtlanamadığı için Jofferey, Cercei'nin en büyük oğlu, kral olur ve Ned'in büyük kızı Sansa esir tutulur;ileride evlenme amacındadır hala. Babalarının ölümü üzere en büyük oğul Robb Stark, Lanister ailesine savaş açar ve Kral'ı tanımadığını belirterek "Kuzey'in kralı" ünvanını alır. Bu sırada ise Arya şehirden erkek kılığından kaçmıştır ve ailesine ulaşmak için uğraşmaktadır. Bundan sonrasında ise bu ailelerin ittifak kurup, birbirleri ile savaşmalarını izliyoruz.

Elbette onlar savaşırken Kuzey bölgelerde, tahtın eski sahipleri olan Targeryan çocukları da iş başındadır. Targenyan soyundan geriye kalan üç kişiden biri olan Viserys ve Daenarys Targanyan tahtlarını geri almak istemektedir. Viserys çok hırslı ve aslında çirkin yürekli bir oğlan. Öyle ki amacına ulaşmak için kız kardeşinin barbar bir kavimin başı ile evlendirir; Drogo. Böylece bir ordusu olur. Daenarys ilk başta yaşadıklarından mutsuz olsa da Drago'ya zamanla aşık olacaktır. Hatta çocuğunu taşıyacaktır. Düğün günü ona verilen üç ejderha yumurtası fosili ise kızımızın asıl ejderha soyundan gelen olduğunu kanıtlayacaktır. Çünkü Daernays'a ateş etki etmemektedir ama ağabeyi öyle değildir. Hakaretleri yüzünden kocası Drogo tarafından eritilmiş altın dökülmek suretiyle öldürüldüğünde kız da bunu anlayacaktır. Artık Westeron tahtını geri alma amacı Daenarys Targanyan tarafından yaşatılmaktadır. Kocası da yaşadığı sürece ona bu konuda destek olacaktır.

Taht Oyunları sürsün, Stark Ailesinin dediği gibi "Kış Geliyor"dur. Ak Gezginler ilerleyen zamanlarda asıl düşman olduklarını göstereceklerdir. Ama bunlarda serinin diğer kitaplarında. ;)

Kitap hakkındaki genel görüşüm: Yazarın diline ve kurgusuna lafım yok. LOTR serisinden sonra en yaratıcı kurgu olduğunu düşünüyorum. Maalesef filmi yapılmak yerine dizisi çevrildi ki efsane olma kapasitesi olan kitaplar için iyi bir kader değil.

Kitap son derece doyurucu zira 800 sayfalık bir kitap ve Westeros'un haritasını da eklemişler. Hem de her bölgenin ayrı ayrı. Ben bunları görünce daha bir seviyorum zira anlatılan dünyaya gerçekçi bir hava katıyor.

Yalnız gerin görün ki kitabın devamını almadım ve bir süre daha almayı düşünmüyorum. Çünkü ilk önce dizisini izledim ve söyleyebilirim ki bir kitaba %99 oranında bağlı kalarak çevrilen ilk dizi olsa gerek, herhalde. Şaşırdım ve hayal kırıklığına da uğradım. Daha fazla şey göreceğimi düşündüm, bilinmeyen, görmediğimiz şeyler diziden. Dizi de sahne sahne ne gördüysem burada da gördüm. Bu yüzden kızdım ve uzun süre daha almayacağım. Alırsam buraya eleştirisini eklerim ya da katkı yapmak isteyen arkadaşlar olursa, benle iletişime geçsinler.

Kitap önerisi: Lotr okuyan bunu da okusun derim.

Puan: 10/10

Kitap Fiyatı: 23 (Arkadaş, ilk defa kazık yedim. 29 TL'ye almıştım, indirmişler fiyatı.)


 
KARAKTERLER(en sevdiğim dört karakter)
 
 
Eddart 'Ned' Stark. Stark hanesinin üyesi. Kuzey'in koruyucusu ve Kral Robert'ın dostu ve sağ kolu. Robert'ın ölümünün arkasından çok geçmeden yeni kral Joffery tarafından Kral'a ihanetle suçlanıp, başı kesilerek idam edildi.
 
 
Jon Snow. Ned'in gayrimeşru oğlu. Her gayrimeşru gibi Snow soy ismine sahiptir. Ailenin annesi oğlana dayanamamaktadır. Bu ve benzeri sebeplerden de Gece Nöbetçilerine katılır.
 
Daenerys Targaryen. Targeryan'ların sonuncusu ve Ejderhaların annesi. Kocasının ölümünden sonra Westeron'dan bir sürgün soylu ile ordu toplayıp, evine geri dönmek için uğraş vermektedir.


Petyr Baelish. Serçe Parmak olarak bilinir. Kral'ın küçük konseyinin maliyet danışmanıdır. Ned'in eşi Caterlyn Tully ile birlikte büyümüştür ve ona aşıktır. Son derece zeki, ağzı laf yapan, kurnaz ve tehlikeli bir adamdır. Hırslı, para kazanmayı bilmesi ve sürekli hesaplar yapması sayesinde ordu hariç her şeye sahip olmuştur: Unvan, para, konum.

Güç Yüzüklerine Dair

 
UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.
 

Güç Yüzüklerinin Yapılışını Biliyor musunuz? Ya Dunedain'ların Hikayesini? O zaman buyurun.

 

Kitabın konusu ise Sauron, elfler ve Dunedan insanları üzerine kurulmuş bir kitap. Ana konumuz ise Güç Yüzükleri üzerinden ilerlemekte.

"Eldar(elfler) arasında denir ki, insanoğlu, Morgoth'un gölgesi döneminde dünyaya gelmiş ve hızla onun boyunduruğu altına girmiş; çünkü onların arasına casuslarını yollamış, İnsanoğlu onun şeytani ve kurnaz sözlerine kulak vermiş, korkmalarına rağmen Karanlık'a tapmışlardı. Ama içlerinden bazıları kötülüğe sırtlarını dönerek akrabalarının topraklarını terk etmiş, batıya doğru ilerlemişlerdi; çünkü Batı'da, Karanlık'ın gölgeleyemediği bir ışığın var olduğu hakkında söylentiler duymuşlardı.... Sindar dilinde Edain diye isimlendirildiler; çünkü Eldar'la dost ve yandaş oldular, Morgoth'a karşı yapılan savaşta büyük kahramanlıklar gösterdiler."

"İşte dünyaya yayılışları böyleydi ve atalarından biri Parlak Earendil'di; destanında da anlatıldığı gibi, Morgoth neredeyse zafere ulaşmak üzereyken Earendil, İnsanoğlu'nun Rothinzil dediği gemisi Vingilot'u inşa ederek Valinor'u aramak için yelken açılmamış denizlere yol aldı ki; İki akraba adına Güçler'in huzurun da konuşmak istiyordu. Zira Valar onlar acıyabilir, kendilerine en çok ihtiyaç duydukları bu günlerde yardım eli uzatabilirdi. Elfler ve İnsanlar ona Kutlu Earendil dediler; çünkü uzun uğraşların ardından arzusuna ulaşmış, Batı'nın Efendileri'nin orduları Valinor'dan yardıma gelmişti. Ama Earendil çok sevdiği topraklarına, artık dönemeyecekti."

Ve böylece Melkor mağlup edilip, uzay boşluğuna hapis edildi. Eldar Batı'ya davet edildi.  Vala Eönwé üç sadık hanedan olarak anılan, insanların Babaları'na hediye olarak aralarına inmiş ve onları eğitir. Ve en önemlisi onlara hiçbir ölümlünün sahip olamayacağı kadar uzun bir ömür verdi. Üstüne üstelik yaşamaları için bir ada yaratıldı. Ve böylece başladı Dunedain'ın, İnsanlar Arasındaki Krallar, çağı.

Dunedain kendilerine bahşedilen uzun ömür ve bilgiyi iyi kullandılar ve yıllar boyunca krallıkları ihtişam, bilgelik ve zenginliğin merkezi oldu. Bu halkın ilk kralı ise yarı elf olan ve insan olmayı tercih eden Elrond'un kardeşi Eros oldu. Böylece Dunedain insanları ile Elrond'un halkı sadece babaları Earendil sayesinde değil kardeşi sayesinde de birleşmiş oldu. Iluvatar tarafından Eldar'a verilen ölümsüzlük armağanı Valar tarafından geri alınamıyordu ama yarı elfler için bu durum böyle değildi. Valar da bu seçimi onlara bırakmıştı. Bu yüzden uzun bir ömüre sahip olsa da Elros insan olarak yaşadı ve öldü, elf olarak kalmayı seçen kardeşi Elrond ise ölümsüz olarak yaşamaya devam etti.

Maalesef asırlar geçtikçe Dunedain insanları da değişmeye başladı. Altın çağını yaşıyorlardı ve en zirvede idiler. Lakin bir insandılar ve her insan gibi tamahkardılar. İlk doğan olarak anılan Eldar'ın ölümsüzlüğünü kıskanmaya başlamışlardı. Onlar gibi olmak istiyorlardı. Eldar bunu duydu ve Valar'a haber etti. Valar onlara elçiler gönderdi ve tavsiyeler, açıklamalar yaptı ama buna rağmen başta kralları olmak üzere Dunedain 'ın istek ve düşünceleri değişmedi. İlk önce kalben daha sonra ise sesli olarak, açık açık Valar'a karşı gelmeye başladılar. İhanet edenler arasında kendilerine "Sadıklar" diyen Dunedain kitlesi de vardı. Bunların içinde gizlice yaşamaya başladılar. Hatta bunlardan biri tekrar kral oldu ama ölümünden sonra yerine gelen başka bir kral ki güçlü, azimli, hırslı ve becerikli fakat tamahkar, kibirli kral, Sauron'a savaş açtı. Yenileceğini anlayan Sauron teslim oldu ve bir daha herhangi bir oyun yapmayacağına söz verdi ama kral ona güvenmiyordu. Sözünü tuttuğundan emin olmak için onu evlerine götürüp, hapis etmek istedi ve buna dünden razı olan Sauron onlarla birlikte Dunedain'ın arasına girdi. İlk aşamalar sessizce olup biteni izleyen ve Valar'a karşı isyan halinde olduklarını gördüğü insanlar karşısında tertipler kurdu ve krala zehirli sözler fısıldadı. Yakın zamanda tek dinlediği kişi de o olmuştu. Böylece Valara açık açık isyan bayrağı açıp, savaşmak isteyen Dunedain'lar, Ak Ağaç'ı dahi yok etmek istediler. Ama Isıldur bir şekilde ağacın meyvesini kopartmayı başarıp sakladı ve ak ağaç yok edildi. Valar durumları görünce Dunedain'a saldırır ve şehirlerini yok eder. Sadıklar ise çokten bir gemi yapmış, olanları izlemiş ve sonra toprakları terk ederek bizim bildiğimiz Gondor topraklarına gelip, Gondor'u kurarlar.

Sauron ise zaman içinde kendi cismini değiştirip, "Annatar" hediyeler veren olarak Noldor elflerinin arasına girer ve onlara yüzük yapımını öğretir. Gil-Galad ve Elron akrabalarını uyarsalar da onları dinlemezler ve Güç Yüzükleri dövülmeye başlanır. 

"Üç Yüzük Elf Efendilerine,
Yedi Yüzük, Cüce Hükümdarlara,
Dokuz Yüzük ise İnsanlara" verildi.

Ama Sauron'un niyeti çok başkaydı. Mordor'da Hüküm Dağın'ın ateşinde gizlice dövdü "Tek Yüzüğü" ve tüm yüzükleri ona bağladı. Böylece hepsini kontrol edebilecekti. Yüzüğü taktığın anda ise Sauron'un açığa çıkmış oldu ve elfler üç yüzüğü çıkartarak sakladılar ve yüzükleri bir daha bulamadı. Oysa yüzükler Cirdan(sonra Gandalf), Elrond ve Galadriel'in elindeydi. Ve onları kullanarak halklarının ve topraklarının güvenliğini sağlamayı başardılar.

Diğer yandan cüceler için yüzüklerin büyüsü etkili olmadı çünkü yaratılıştan büyüye dayanıklı yaratıklardı. Cücelere saldıran Sauron 7 yüzüğü onlardan almayı başardı ama insanoğlu öyle değildi. Onlar güce düşkündü ve Karanlık'ın her daim en kolay kontrol ettiği canlılar olduklarını yeniden kanıtladılar. İnsan kralların elindeki yüzükler onları karanlığa sürükledi ve sonunda ölüm ile yaşam arasına sıkışıp, Sauron'un kölesi halinde geldiler. Yüzük Tayfları ya da Nazgul dendi onlara. Hatta aralarında birkaç Dunedain soyu dahi olduğu söylenir ki efendisi ve Sauron en çok o insanlardan nefret ederlerdi.  Ama olay burada bitmedi elbette elfler ve insanların son ittifakı kuruldu ve Dagorlad'da savaştılar. Gil-Galad ve Elendil bu savaşta bir çok insan ve elf gibi katledildiler. Isildur yüzüğü Sauron'un parmaklarından kesip aldı ve onu kaçıp saklanmaya mecbur bıraktı. Fakat Isildur yüzüğü yok etmedi ve bir çeşit ganimet hakkı gibi soyuna ve halkına saklamak istedi ama bir gün orklar tarafından pusuya düşürüldü ve yüzük ona ihanet ederek, oğulları ile birlikte öldürüldü.

Sonraki yıllarda Dunedain'lar artık yaban yerlerde yaşar oldular ve soyları çok azaldı. Gondor ise vekilharçlar tarafından yönetilmeye başlandı. Kolcu olarak da anılan Dunedain soyu kim olduklarını ve ne yaptıklarını herkesten gizlediler. Bunların liderlerinden olan Arathorn öldürüldüğünde geriye kalan iki yaşında oğlu Aragorn da onların lideri olmuştu ama güvenliği için annesi ile birlikte, atası Elros ve Earandil'den akrabası olan Elrond'un korumalığına verilir ve Aragorn kim olduğunu bilmeden Elrond tarafından korunur ve yetiştirilir. Bu zaman zarfında ise Sauron yeniden harekete geçmiştir ama Dunedain ve tek yüzüğe ne olduğunu bilmemektedir. Güç yüzüğünü de arasa da bulamaz çünkü asırlardır kayıptır. Ta ki Gollum denen bir hobbit onu bulup 500 yıl boyunca dumanlı dağlarda saklayana kadar. Sonra ise Thorin Meşekalkan ile bir macera yaşadığı sırada Bilbo Bagins isimli başka bir hobbit'in eline geçmiştir ve birkaç yıl boyunca daha yüzük sır olmuştur ama sonra ise herkesin bildiği gibi yüzük ortaya çıkmıştır.

Bundan sonra olanlar ise yüzüklerin efendisi kitabının kısacık bir özeti gibi ilerliyor. Kitapta bahsedilmeyen bir iki ayrıntı da var. Örneğin Legolas'ın babası Thranduil'in verdiği savaş gibi. Evet, bebeğimden sık sık bahsediyor ama bana hala az geliyor. Ölmeden önce ne diye bu adam hakkında daha çok yazmadı ki! :(

Kitap hakkındaki genel görüşüm:  Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit kitabından sonra J.R. Tokine'in en sevdiğim kitabı bu. Kitap Silmarillion'un kısa bir özeti ile başlıyor ki ondan daha açıklayıcı geldi bana. :D Muhakkak ki bir de sözlük eklenmiş ama benim çok sevdiğim haritalar bunda yok. :( Dediğim gibi Tharnduil konusu hala bana doyumsuz. :( Dil fena değil, akışkanlık da. Başarılı bir çalışma değil dersem zaten kafama çürümüş domates atarsınız, biliyorum! :D

Kitap önerisi: Almayanı terlikle kovalarım. :)

Puan: 10/10

Kitap Fiyatı: 16 (Gittigidiyor da gördüm adamın biri 40 tl'ye satıyor. Ahlaksız! Böyle şeylere düşmeyin ha)

21 Ekim 2013 Pazartesi | By: YeniAy M.

Star Wars: Kötülük Labirenti

 
UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.
 

Jedi'lar Darth Sidious'a hiç bu kadar yaklaşmamışlardı!


Obi Wan Kenobi ve Anakin Skywalker'ın maceraları, bu kitapta, Sith'in İntikamından çok kısa bir süre öncesinde geçmekte. Anakin artık bir padawan değildir. Birkaç ay önce törenle örgüsü kesilmiştir. Saçları birkaç ay da uzamıştır. Obi Wan ise geçen yıllara nazaran daha kısa saçlara ama daha uzun bir sakala sahiptir.

Şimdi, ikisi de Federasyonun başındaki adam olan Naib Gunray'ı yakalamak için ellerine bir şans geçirmişlerdir. Klon birlikleri ile birlikte Cato Neimoidia'ya saldırmışlar, droid ordusu ile dövüşmeye başlamışlardır. Ama Naib Gunray savaşmakta değil, kaçmakta ve saklanmakta usta olan bir adamdı. Onu yakalayamadılarsa da Naib kaçarken arkasında ciddi tehdit oluşturacak bir şey bırakmıştır. Darth Sidious ile bağlantı kurmasını sağlayan özel bir mekanik sandalye... Sandalye Jedi'ların eline geçtiğinde Sidious ile olan bağlantının bulunması tehlikesi de ortaya çıkmıştı ve elbette Sith lordları ve Grievous bu durumdan hoşnut olmamışlardı. Ama Naib uzaktan da olsa sandalyeyi yok etmeye programlamayı başarmıştı. R2D2 şifresini çözüp, sandalyedeki bilgileri çıkartmaya çalışırken sandalye yok etme programını da çalıştırmıştı.

Diğer yandan Cumhuriyet'in başkenti Coruscant ağır ve sıkı güvenlik önlemleri ile askerlerin fink attığı bir yer haline dönmüştü. Ortalıkta yetişkin Jedi'lar gören artık çok azdı zira hepsi galaksiye dağılmış, klon savaşlarına önderlik ediyorlardı. Cumhuriyet'in uzatmalı Şansölyesi Palpatine ile görüşmek ise neredeyse imkansız bir hale gelmişti; sadıklar komitesinin üyeleri için bile. Gezegende savaş söylentileri hız kesmiyor ama savaşın da gezegene uğradığı olmuyordu. Savaştan uzak ama savaşın içinde olan bir gezegen portresi tartışmasız içinde bulunan durumu özetler nitelikteydi. Sadıklar komitesinin üyeleri savaşı bitirecek önlemler için dillerini dökseler de sesleri az çıkıyordu. Üstüne bir de Palpatine'in gezegenlere atadığı valiler vardı. Ama senatörleri asıl rahatsız eden nokta zamanında savaş yüzünden çıkartılmış olan kamu güvenliği yasalarının feshedilmesini istemeleriydi.

Mekanik sandalye bizim Jedi'lara çok az bilgi vermişti. O da çok kısa bir görüntüden ibaretti; Naib'in Lord Sidious ile olan konuşması. Jedi'larımız o zamana kadar Sith lordunu ilk kez görmüşlerdi ama yüzü görünmüyordu elbette ama yine de bu da bir şeydi. Ama bu kadarı bile Obi Wan'ın ve konseyin aklını kurcalamaya yetmişti. Obi Wan Kenobi yıllar önce üstadını öldüren Zabrak Sith'in öğretmeninin bu adam olduğunu düşünüyordu zira o dönemler Dooku bir Jedi üyesiydi, sith olmamıştı. Hatta neredeyse bundan emindir. Dooku üzerine Yoda ile kısa bir konuşma yaparken Anakin'de Palpatine ile kısa bir konuşma yapar ve ondan akıllar alır ama farkında değildir ki Palpatine onu zehirliyordur.

Obi Wan ve Anakin, bilgileri yok etmiş olsa da makinenin nerede tasarlandığına dair bir bilgiye ulaşırlar. Charros IV. Bu sayede sith lorduna da ulaşmayı amaçlayan iki Jedi oraya gider. Xi Charlı makineye bazı dokunuşlar yapan mucitlerdendir. Onunla zahmetli de olsa konuşmayı başarırlar ve makinenin başkaları tarafından, bu başkaları naib değildi, onlara getirildiğini ve bu yerinde Escarte isimli bir şirkete ait olduğunu söyler. İki jedi kılık değiştirerek şirkete giderler ve iş arayan tüccarlar olduğunu söylerler. Ama göz altına alınırlar. Orada da makineyi yapanı bulurlar. Siparişi yapan onunla özel iletişime geçmişti ama yüzünü görmemişti. Bulundukları yerde göz altında tutulmasını sağlamış bu sayede işine yarayacağı zaman kullanmak istemişti. Hala hayatta olmasına neden buydu. Dahası o makineden iki tane yapmıştı. Diğeri ise Sienar isminde bir yere gönderilmişti. Yolları Naos III'e düşen kahramanlarımız orada da yeni bilgiler ararken, Jedi konseyi zamanında Dooku'nun kendilerine söylediği şeyin etkisiyle yeniden sith lordunu başkentte aramaya koyulurlar. Sidious Jedi'ların kendilerine fazla yaklaştığını görünce bir plan yapar...

Kitap hakkındaki genel görüşüm:Uzay savaşları, ışın kılıcı dövüşleri, politik savaşlar eşliğinde kötülük labirenti bizlere harika bir macera sunuyor. Dooku ve onun karanlık tarafa geçişi hakkında bazı bilgileri bize sunan yazarımızın kullandığı dil bence gayet iyi ve sıkıcı değil. Ayrıca Sith'in İntikamın da ayrılıkçıları Coruscant'a saldırmayı iten ana sebebi ve hemen öncesi olanları görmek adına bu kitap kaçmaz. Görüyoruz ki eğer gezegene saldırmasalardı Palpatine kendini ele verecekti. :)

Kitap önerisi: Alınması gerekir.

Puan: 10/10

Kitap Fiyatı: 14


KARAKTERLER
 

Obi Wan Kenobi. 25 yaşında Naboo savaşına katılmış, üstadı Qui Gon ile Anakin Skywalker'ı bulmuş ve üstadının ölümü üzerine onu yetiştirmiş efsanevi Jedi Üstadı. Kendisi 1000 yıldan sonra ilk sith öldüren kişidir. Hem de padawan iken. Bu da onu sınavlara sokulmadan Jedi Şövalyesi olmasını sağlamıştır. Zaman içerisinde de zekası, becerisi ve bilgeliği ile Jedi Konseyi üyesi olmuştur. Klon savaşlarının sonunda sağ kalan birkaç jedi'dan biridir. Anakin'in oğlu Luke'u Tatooine'e götürüp, ona göz kulak olmuş, zamanı gelince kim olduğunu açıklamış ve ona rehberlik etmiştir. Vader ile girdiği savaşın sonunda da güç ile bir olmuş, jedi'ın dönüşünden sonra da bir süre Luke'a rehberlik etmiş, ardından da tamamen güçle birleşmiştir.



Anakin Skywalker. Dokuz yaşında Jedi Qui Gon Jinn ve Obi Wan Kenobi tarafından Tatooine'de bulundu. Eski bir köle ve seçilmiş kişi. Obi Wan'ın öğrencisi. Dik kafalı, özgüveni yüksek ama karanlık tarafa aşırı meyilli bir karakter ki sonunda karanlığa geçerek Sith olur ve Darth Vader adını alır.

 
 
Üstad Yoda. Yüzler yıllık yaşında eski bir Jedi Üstadı. Jedi birliğinin doğal lideri gibi bir hale gelmiştir. Bir üstad tarafından alınana kadar jedi adaylarına ilk eğitimini her daim o verir. Yani her jedi illa onun elinden bir geçer. Klon savaşı sonrası Jedi kıyımından sağ kalan birkaç jedidan biridir. Daha sonra Luke'u da eğitir ve güçle bir olarak kaybolur.


Mace Windu. Genç yaşta jedi konseyine girmeyi başarmış bir jedi. Bilgelik ve gücü ile öne çıkmıştır. Son yıllarını Tapınakta geçirmiş, jedi'lara yol göstermiştir. Klon Savaşlarının sonunda Sith Lordu Darth Sidious tarafından öldürülmüştür.

20 Ekim 2013 Pazar | By: YeniAy M.

Yeşil Yıllar / The Green Years

 
 
 
UYARI: Kitap hakkında bilgi içerdiğini unutmayınız.
 
Ne olursa olsun, hayatınız ne kadar zor olursa olsun, asla ama asla vazgeçmeyin!
 
Robert Shennon, İrlandalı bir baba ve İskoçyalı bir annenin tek oğludur. İrlanda Dublin'de mutlu mesut yaşarlarken ailesinin ölümü ile bu mutluluk, acıya dönüşür. Ama ona sahip çıkan anneannesi ve büyükbabası sayesinde büyük bir aileye kavuşur. İskoçya'nın bir kasabasına taşınan Robert için hayat yine de kolay olmayacaktır. Çünkü o bir Katolik mezhebine mensuptur ve 1900'lü yıllarda Protestanlar ve Katolikler arasında husumet hala devam etmektedir. Ayrıca anneannesi Hannah ve anneannesinin babası ve teyzesi Kate sevgisi ve ilgisine rağmen Robert hala yetim olmasının olumsuzluğunu hissediyordu. Ne de olsa 8 yaşına kadar anne ve babası ile yaşayabilmiştir, yani onlara doyamamıştır.

Robert annesinin de okuduğu okula başlamıştır. Dayısı Murdock 18 yaşlarında genç bir adamdır ve çiçeklerle ilgilenmektedir. Fakat babası bundan hoşlanmamaktadır. Teyzesi Kate ise öğretmendir. Biraz kompleksli ve mutsuz bir genç kızdır. Dedesi ise evde iken odasını ender terk eder, aile ile birlikte yemek yemez. Büyükbabası ise bir memurdur. Pintidir. En büyük dayısı Adam ise bir sigorta şirketinde çalışan başarılı bir adamdır ama ailesi ile birlikte yaşamamaktadır.

Robert okulun ilk günlerinde okulun kabadayılarından dayak yer. Dede ise ona bir tavsiyede bulunur. "Eğer dayak yemekten kurtulmak istiyorsan, sınıfın en büyük ve güçlü çocuğu ile dövüşmek zorundasın." Ama Robert ilk başta bunu istemez zira Gavin isimli çocuklu bir papazın oğludur ve son derece iyi bir çocuktur. Mağrur, ağırbaşlı ve zeki bir çocuk da olsa ve onu sevse de zulümden kurtulmak için Gavin'e çatar ve onunla dövüşür. Dedesinin de dediği gibi olur. O günden sonra kimse oğlanla uğraşmaz. Dahası Gavin ile arkadaşlıklarının da başlangıcı olur ve ondan sonra Gavin Robert için en iyi ve en yakın dost olacaktır.

Robert 15 yaşlarına geldiğinde ilk yıllarının aksine son derece başarılı ve zeki bir çocuk olduğunu göstermiştir. Arkadaşı Gavin sayesinde de doğaya karşı tutkusu ortaya çıkmıştır ve onun hediye ettiği mikroskop ile yaptığı incelemeler de onu biyolog olma isteği yaratmıştır. Onda ki bu ilgi, sınıfın yeni öğretmeninin de dikkatini çeker. İyi bir okul okuyup, Fen ilimleri okumasını sağlamak adına onu Marshall sınavlarına sokmak ister. Sınavı kazanırsa yatılı ve burslu okuyacaktır. Ama yıllar geçtikçe pintiliği tavan yapan büyükbabası buna izin vermek istemez. Oğlanın bir an önce çalışmasını ve eve katkı yapmasını ister. Zaten evin tek kızı Kate, fabrika dan Jamie isimli bir genç ile evlenmiş, Luke isminde bir çocuk doğurmuştur. Babasının aksine mutlu bir hayatı vardır ama adam için eve giren maddi katkı eksilmiştir ve o da bu eksiği Robert ile tamamlama derdindedir. Ama öğretmen ve dedesi onu gizlice sınavlara sokar. Pahalı bir yatılı okula başlayan Gavin de bu sınavlara girecektir çünkü ticaret ile uğraşan babasının işleri kötüye gitmektedir ve ailesine yük olmak istememektedir. Robert son sınav hariç tüm sınavlara girmeyi başarır. Son sınava da ağır hastalandığı için giremez ama sınavlar açıklandığında ikinci olduğunu görür, Gavin ise üçüncü olmuştur. Yani ikisi de kazanamamıştır. Gavin'in babası da iflas etmiştir. Bu iki yıkıma dayanamayan Gavin intihar eder. En iyi dostunun kaybı ve hayatının büyükbabasının istediği gibi yönlenmesi, dindar olan Robert için iman buhranı yaşamasına neden olur.

18 yaşına kadar büyükbabasının istediği gibi fabrika da çalışan ama bundan mutlu olmayan, büyükannesinin ölmesi, sevdiği çocukluk aşkı Alisson'un annesi ile öğretmeninin evlenip İngiltere'ye taşınması da onu mutsuzluğa daha da iter. Robert birkaç kez daha biyolog olma hayallerinin peşinden gider ama gene hüsrana uğrar. İş istemek için gittiği bir profesörün yardımcısı ona okumadan, elinde diploması olmadan bir şey olamayacağını söyler ve Robert en sonunda pes eder. Yıllar sonra dayısının çiçek tutkusunun peşinden gitmesi işe yaramış gibidir. Murdock çiçek yarışmasında ikinci olur ama o gece de dede fenalaşır. Zaten hastadır. Maalesef çok geçmeden ölür. Robert'ın bir diğer dostu da ölmüştür. Fakat Adam zamanında annesini ve dedesinin ikan etmiş, dedeye hayat poliçesi yaptırmıştır. Faizi ile birlikte de çok yüklü miktarda para kalmıştır. Ama dede birkaç yıl önce vasiyeti değiştirmiştir. Tüm parasını Robert'a bırakır. Bu durumdan ne büyükbabası ne de Adam memnun değildir ama avukat bu paranın Robert'ın olması için elinden geleni ardına koymayacağını söyler. Zira dede onun en iyi dostudur. Bundan memnun görünen tek kişi Kate, kocası ve Murdock'tır. Robert artık hayatını rahat yaşayacak ve okula gidecek parası vardır...

Kitap hakkındaki genel görüşüm: Kitap genel olarak benim sevdiğim bir tür değil. Ben heyecanı tavan yapan türleri tercih ediyorum ama yazar konuyu fena işlememiş. Sıkıldığım noktalar oldu ama yine de kitabı iki günde bitirmeyi başardım ki çok sıkılmış olduğum kitapları kolay kolay kısa sürede bitiremem. Zengin bir kitap. Güzel işlenmiş bir konu. 1900 İskoçya'sı ve eğitim düzeni hakkında da bilgi edinmiş oldum, hoşuma gitti.

Kitap önerisi: Okumakta yarar var.

Puan: 10/6

Kitap Fiyatı: 5-10 (Çok eski bir yayın. Kitapçılarda satışını pek görmedim.)


DİPÇE: Benim elimdeki basım BaşkentYayınlarına ait, 1970'lerde basılmış. Açık attırma sitelerinde ve nadirkitap isimli sitede kitap mevcut. Teyzemin bana verdiği eski kitaplardan biri. Unutmuşum ve okumamışım, şaşırdım. Eklemek için hemen okudum.

KARAKTERLER

 
Robert Shannon, İrlanda-İskoç melezi Katolik genç. Ailesinin ölümü üzerine Dublin'den büyükanne-babası ile yaşamak için İskoçya'ya taşınır. Dayısı ve teyzesi ile birlikte yaşar. İçine kapanık, yetim oluşunu her daim hisseden, doğa bilimlerine tutkuyla bağlı ama cesareti çabuk kırılan bir çocuk. Dedesinin söylediği gibi "çabuk pes eden biri"
 



Gavin, esmer, ağırbaşlı, sınıfın zeki, akıllı, iri ve güçlü çocuğu. Robert ile yaptığı kavga onunla bir arkadaşlık doğmasına neden olur. İkisi de birbirinin yegane dostlarıdır. Babası bir papaz ve ticaret adamıdır. Babasının işleri kötüleşince,15 yaşında intihar eder.
 
 
Allison, güzel sesli, orta halli, annesi ile yaşayan güzel genç kız. Robert'ın biricik aşkı. 18 yaşına geldiğinde hayallerinin peşinden gittiğini kanıtlamıştır. Annesinin de desteği ile müzik eğitimi alır ve tahsili için elinden geleni yapar. Sınıfının öğretmeni, ileride üvey babası olacaktır.
 
 
Dandie dede. Alkol almayı ve çapkınlık yapmayı sever. Sürekli başını belaya sokar ve atar tutar. Genelde güvenilmez biri gibi görünse de işin özünde Robert ve çocuklarını çok seviyordur. Onun da yaptığından pişman olduğu şeyler muhakkak var. Ama Robert'ın her daim sırdaşı olmuştur, o öyle olmadığını düşündüğünde bile.

 
Bay ve bayan Lackie. Bay Lackie sağlık müdürlüğünde çalışan pinpirikli bir adamdır. Aslında bana göre son derece bencil bir insan. Bayan Lackie ise kocasına nazaran daha sevimli, sevecen ama kocası kadar olmasa da o da paraya düşkün bir kadındır. Robert'ı çok sever.